Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge

GT GD C H L M O
a

GT GD C H L M O
able /ˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: yetenekli, yapabilen, gücü yeten, beceri gerektiren, -ebilen; USER: yetenekli, mümkün, edebiliyoruz, edebilmek, güçlü, güçlü

GT GD C H L M O
about /əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada; ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne; USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda

GT GD C H L M O
acclaimed /əˈkleɪm/ = VERB: alkışlamak, alkışlarla karşılamak, ilan etmek, övmek; USER: alkışlanan, ünlü, beğenilen, beğeni toplayan, takdir

GT GD C H L M O
after /ˈɑːf.tər/ = ADVERB: sonra, ardından, daha sonra, arkasından; PREPOSITION: sonra, ardından, peşinden, izleyen, arkasından, göre, -den sonra; ADJECTIVE: sonraki, izleyen, sonra gelen; CONJUNCTION: -dikten sonra; USER: sonra, sonrası, sonrasında, ardından

GT GD C H L M O
age /eɪdʒ/ = NOUN: yaş, çağ, yaşlılık, devir, asır, reşit olma, erginlik; VERB: yaşlandırmak, yaşlanmak, ihtiyarlamak, yıpratmak, kocamak; USER: yaş, yaşı, yaşın, yaşına, yaşını

GT GD C H L M O
alarming /əˈlɑː.mɪŋ/ = ADJECTIVE: korkutucu, panik yaratan, telaşlandıran; USER: korkutucu, endişe verici, alarm, endişe verici bir, alarm verici

GT GD C H L M O
all /ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep; NOUN: hepsi, herkes; ADVERB: hepsi, tamamen, hep; PRONOUN: hepsi, herkes, her şey; USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını

GT GD C H L M O
almost /ˈɔːl.məʊst/ = ADVERB: neredeyse, hemen hemen, adeta, yaklaşık olarak, az kalsın, az daha; USER: neredeyse, hemen hemen, hemen, yaklaşık, adeta, adeta

GT GD C H L M O
alone /əˈləʊn/ = ADJECTIVE: yalnız, tek başına, kimsesiz; ADVERB: yalnız, tek başına, yalnız başına, bir başına; USER: tek başına, yalnız, başına, sadece, tek, tek

GT GD C H L M O
already /ɔːlˈred.i/ = ADVERB: zaten, önceden, şimdiden, çoktan, bile; USER: zaten, önceden, önce, şimdiden, çoktan, çoktan

GT GD C H L M O
amassed /əˈmæs/ = VERB: biriktirmek, toplamak, yığmak; USER: topladığı, topladı, edindiğimize, amassed

GT GD C H L M O
an

GT GD C H L M O
and /ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de; USER: ve, ile, ile

GT GD C H L M O
apparent /əˈpær.ənt/ = ADJECTIVE: açık, belli, bariz, anlaşılır, aşikâr, ortada, besbelli, görünüşte olan; USER: açık, belli, belirgin, görünür, görünen, görünen

GT GD C H L M O
applause /əˈplɔːz/ = NOUN: alkış, beğeni; USER: alkış, alkışlar, alkışlarla, alkışları, applause

GT GD C H L M O
are /ɑːr/ = NOUN: ar; USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak

GT GD C H L M O
around /əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada; PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı; USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında

GT GD C H L M O
article /ˈɑː.tɪ.kl̩/ = NOUN: makale, madde, yazı, eşya, nesne, fıkra, bent, şey; VERB: sözleşmeyle bağlamak, çırak olarak vermek; USER: makale, makalede, makaleyi, makalenin

GT GD C H L M O
artifacts /ˈɑː.tɪ.fækt/ = NOUN: yapay doku, insan eliyle yapılmış şey, ilk insanların yaptığı sanat eseri; USER: eserler, eser, eserleri, eserlerin, eşya

GT GD C H L M O
artificial /ˌɑː.tɪˈfɪʃ.əl/ = ADJECTIVE: yapay, suni, yapma, takma, sahte, yapmacık, eğreti; USER: yapay, suni, yapay bir, yapma

GT GD C H L M O
as /əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken; PRONOUN: gibi; CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken; USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde

GT GD C H L M O
astonishing /əˈstɒn.ɪ.ʃɪŋ/ = ADJECTIVE: şaşırtıcı, hayret verici, şaşılacak; USER: şaşırtıcı, şaşırtıcıdır, hayret, hayret verici, şaşırtıcı bir

GT GD C H L M O
at /ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a; NOUN: savaşçı, asker, eyt; USER: de, az, at, okuyun, azından, azından

GT GD C H L M O
audio /ˈɔː.di.əʊ/ = ADJECTIVE: ses, işitsel, işitme; USER: ses, Audio, sesli, Görsel, müzik

GT GD C H L M O
away /əˈweɪ/ = ADVERB: uzak, uzakta, uzağa, yok, durmadan, bir yana, devamlı; ADJECTIVE: deplasmanda, rakip sahada; NOUN: deplasman maçı; USER: uzak, uzakta, uzaklıkta, uzaklıktadır, away, away

GT GD C H L M O
back /bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt; ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki; ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe; USER: geri, arka, tekrar, sırt, back

GT GD C H L M O
bad /bæd/ = ADJECTIVE: kötü, fena, bozuk, berbat, çürük, terbiyesiz, rahatsız, sahte, sert, küfürlü; NOUN: zarar, şanssızlık; USER: kötü, kötü bir, bad, fena, bozuk

GT GD C H L M O
ball /bɔːl/ = NOUN: top, bilye, balo, küre, yumak, yuvar, gülle, top oyunu, ilaç, misket, top mermisi; VERB: top yapmak, yumak yapmak, fişek atmak, sikmek; USER: top, topu, topa, Bilyalı, ball

GT GD C H L M O
based /-beɪst/ = ADJECTIVE: merkezli, kurulmuş, bulunan, yerleşik, dayanmış, tesis edilmiş; USER: merkezli, göre, dayalı, esas, temel

GT GD C H L M O
be /biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek; USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
because /bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için; USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni

GT GD C H L M O
become /bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek; USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur

GT GD C H L M O
becoming /bɪˈkʌm.ɪŋ/ = ADJECTIVE: yakışan, uygun, yerinde, yakışık alır, güzel duran; USER: olma, hale, haline, haline geliyor, hale geliyor

GT GD C H L M O
befitting /bɪˈfɪt/ = ADJECTIVE: yakışır, uygun, yerinde, yakışık alır; USER: yakışır, yakışan, yaraşır, yakışır bir, yakışanı

GT GD C H L M O
better /ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel; ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi; VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek; NOUN: daha iyisi, üstün kimse; USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
bias /ˈbaɪ.əs/ = NOUN: önyargı, eğilim, sapma, verev, peşin hüküm, meyil, yanılma; ADJECTIVE: çapraz, meyilli, verev; ADVERB: verev olarak, meyilli olarak; USER: önyargı, eğilim değeri, eğilim, yanlılık, bias

GT GD C H L M O
bible /ˈbaɪ.bl̩/ = NOUN: İncil, Kutsal Kitap, Mukaddes Kitap, Tevrat ile İncil, Kaynak Kitap, Başvurulan Kitap; USER: İncil, bible, Kutsal Kitap, İncil'de, Kutsal Kitabı

GT GD C H L M O
bibliomania = NOUN: kitap düşkünlüğü, bibliyomani; USER: bibliyomani, kitap düşkünlüğü, bibliomania, düşkünlüğü,

GT GD C H L M O
bibliophile /ˈbɪb.li.ə.faɪl/ = NOUN: bibliyofil, kitapsever, kitap hastası; USER: kitapsever, bibliophile, bibliyofil, kitap hastası, kitapseverlere

GT GD C H L M O
billion /ˈbɪl.jən/ = NOUN: milyar; USER: milyar, milyar ABD, milyar dolar

GT GD C H L M O
billions /ˈbɪl.jən/ = NOUN: milyar; USER: milyarlarca, milyar, milyarlar, milyonlarca

GT GD C H L M O
books /bʊk/ = NOUN: kitap, defter, liste, senaryo, libretto, opera metni; VERB: ayırtmak, rezervasyon yapmak, ayırmak, kaydetmek, deftere işlemek, yer ayırmak, tutmak; USER: kitaplar, kitap, kitapları, Books, kitapların, kitapların

GT GD C H L M O
brimming /brɪm/ = VERB: ağzına kadar dolu olmak; USER: dolu, trimming, dolup taşmaktadır, brimming

GT GD C H L M O
building /ˈbɪl.dɪŋ/ = NOUN: bina, inşa, yapı, inşaat, kurma, inşa etme, apartman; USER: bina, yapı, binanın, binada, inşaat

GT GD C H L M O
business /ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu; USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari

GT GD C H L M O
businesses /ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu; USER: işletmeler, işletmelerin, iş, işletme, işletmelere

GT GD C H L M O
but /bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki; ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa; NOUN: itiraz, karşı çıkma; USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı

GT GD C H L M O
by /baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan; ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara; USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından

GT GD C H L M O
called /kɔːl/ = ADJECTIVE: adlı, denilen; USER: denilen, adlı, denir, adlandırılan, adı, adı

GT GD C H L M O
can /kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek; VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak; USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince

GT GD C H L M O
capabilities /ˌkāpəˈbilitē/ = NOUN: yetenek, kapasite, kabiliyet, güç, iktidar; USER: yetenekleri, yeteneklerini, özellikleri, yetenekler, özelliklerini

GT GD C H L M O
change /tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek; NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa; USER: değiştirmek, değiştirebilirsiniz, değiştirin, değiştirme, değiştirebilir

GT GD C H L M O
changed /tʃeɪndʒd/ = ADJECTIVE: değiştirilmiş, değişmiş; USER: değişmiş, değiştirilmiş, değişti, değiştirildi, değiştirilebilir

GT GD C H L M O
cheering /ˈtʃɪə.rɪŋ/ = VERB: neşelendirmek, alkışlamak, teşvik etmek, keyiflendirmek, avutmak, teselli etmek, ferahlamak, sevinçle bağırmak, neşeli sesler çıkarmak; USER: tezahürat, cheering, tezahüratlar

GT GD C H L M O
chinese /ˈtʃaɪ.nə/ = ADJECTIVE: Çin, Çin ile ilgili; NOUN: Çince, Çinli; USER: Çin, Çince, chinese, Çinli, cin

GT GD C H L M O
chunk /tʃʌŋk/ = NOUN: yığın, külçe, topak, kocaman parça, tıknaz ve güçlü adam, bodur ama güçlü hayvan; USER: yığın, bir yığın, parça, öbek, chunk

GT GD C H L M O
cities /ˈsɪt.i/ = NOUN: şehir, kent, şehir halkı, büyük kasaba; USER: şehirler, şehirde, şehirde yorumlar, şehirlerdeki, şehirlerde, şehirlerde

GT GD C H L M O
climate /ˈklaɪ.mət/ = NOUN: iklim, hava, çevre, şartlar, bölge; USER: iklim, iklimi, klima, iklime, hava

GT GD C H L M O
collector /kəˈlek.tər/ = NOUN: toplayıcı, kolektör, koleksiyoncu, tahsildar, toplayan kimse, yardım toplayan kimse; USER: toplayıcı, kolektör, kollektör, koleksiyoncu, toplama

GT GD C H L M O
common /ˈkɒm.ən/ = ADJECTIVE: ortak, yaygın, genel, bilinen, müşterek, sıradan, adi, olağan, alışılagelmiş, bayağı, kaba, alelâde, kaba saba; NOUN: meydan, halka açık yer, park; USER: ortak, yaygın, sık, ortak bir, genel, genel

GT GD C H L M O
companies /ˈkʌm.pə.ni/ = NOUN: şirket, ortaklık, eşlik, arkadaşlık, bölük, misafir, topluluk, birlik, toplantı, tayfa; USER: şirketleri, şirketler, şirketlerin, şirket, şirketlerinin

GT GD C H L M O
conference /ˈkɒn.fər.əns/ = NOUN: konferans, toplantı, kongre, görüşme, birlik, lig; USER: konferans, toplantısında, konferansı, konferansa, toplantısı

GT GD C H L M O
conversation /ˌkɒn.vəˈseɪ.ʃən/ = NOUN: konuşma, görüşme, sohbet, söyleşi, cinsel birleşme; USER: konuşma, görüşme, sohbet, konuşmayı, konuşmanın, konuşmanın

GT GD C H L M O
country /ˈkʌn.tri/ = NOUN: ülke, memleket, köy, taşra, arazi, sayfiye, toprak, diyar; ADJECTIVE: kırsal, köy, taşra, taşraya ait; USER: ülke, ülkenin, ülkede, ülkeye, ülkedeki

GT GD C H L M O
covets /ˈkʌv.ɪt/ = VERB: imrenmek, gıpta etmek, gözü kalmak, çok istemek; USER: göz diker, imrenen, covets, imrendiği,

GT GD C H L M O
created /kriˈeɪt/ = VERB: oluşturmak, yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak, neden olmak, yetki vermek; USER: oluşturulan, oluşturulur, oluşturulmuş, oluşturuldu, oluşturduğunuz, oluşturduğunuz

GT GD C H L M O
crowd /kraʊd/ = NOUN: kalabalık, topluluk, sürü, yığın, izdiham, cemaat, çokluk, arkadaş grubu; VERB: toplanmak, sıkıştırmak, doldurmak, üşüşmek, ısrar etmek, bıktırmak; USER: kalabalık, kulis, kalabalığın, kulis Müsabaka, kalabalığı

GT GD C H L M O
crowds /kraʊd/ = NOUN: kalabalık, topluluk, sürü, yığın, izdiham, cemaat, çokluk, arkadaş grubu; VERB: toplanmak, sıkıştırmak, doldurmak, üşüşmek, ısrar etmek, bıktırmak; USER: kalabalıklar, kalabalık, kalabalıktan, kalabalığından, kalabalıkları

GT GD C H L M O
crying /ˈkraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ağlayan, apaçık, acil, göze çarpan, iğrenç, ivedi; USER: ağlayan, ağlama, ağlıyor, ağlayarak, ağlamaya

GT GD C H L M O
curate /ˈkjʊə.rət/ = NOUN: papaz yardımcısı; USER: papaz yardımcısı, papaz, küratörlüğünü, papazıyım, barındırmalarına

GT GD C H L M O
day /deɪ/ = NOUN: gün, gündüz, zaman, dönem; USER: gün, günü, günlük, günün, günde, günde

GT GD C H L M O
days /deɪ/ = NOUN: günler; USER: günler, gün, günü, günde, günlerde, günlerde

GT GD C H L M O
deadly /ˈded.li/ = ADJECTIVE: ölümcül, öldürücü, ölüm, ölümüne, amansız, çok, müthiş; ADVERB: ölesiye, son derece, ölü gibi bir halde; USER: ölümcül, ölümcül bir, öldürücü, deadly, ölüm

GT GD C H L M O
deafening /ˈdef.ən.ɪŋ/ = ADJECTIVE: sağır eden, sağırlaştıran; USER: sağır eden, sağır edici, sağır, kulakları sağır, sağır edici bir

GT GD C H L M O
decorate /ˈdek.ə.reɪt/ = VERB: süslemek, dekore etmek, bezemek, süsleyip püslemek, donatmak, boyamak, dekor olmak; USER: süslemek, dekore, süslemeleri, süsleyin, dekorasyon

GT GD C H L M O
determines /dɪˈtɜː.mɪn/ = VERB: belirlemek, saptamak, kararlaştırmak, sabitleştirmek, neden olmak, karara varmak, karara bağlanmak; USER: belirler, belirleyen, tespit, belirlemektedir, karar

GT GD C H L M O
devoted /dɪˈvəʊ.tɪd/ = ADJECTIVE: sadık, özverili, fedakâr, bağlı, üzerine titreyen; USER: sadık, ayrılmış, adamış, ayrılmıştır, adanmış

GT GD C H L M O
digital /ˈdɪdʒ.ɪ.təl/ = ADJECTIVE: dijital, sayısal, parmakla yapılan, parmağa ait; NOUN: tuş; USER: dijital, Digital, sayısal, dijital fotoğraf

GT GD C H L M O
disease /dɪˈziːz/ = NOUN: hastalık, rahatsızlık, illet; USER: hastalık, hastalığı, hastalığın, hastalıktır, hastalığının

GT GD C H L M O
don /dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek; NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman; USER: don, değil, öyle, yapma, yapma

GT GD C H L M O
down /daʊn/ = ADVERB: aşağı, aşağıya, aşağıda, altına, altında, azalarak; PREPOSITION: aşağısında, aşağıya doğru, boyunca; ADJECTIVE: aşağıya doğru; VERB: indirmek; NOUN: kuştüyü; USER: aşağı, aşağıya, basılı, down, aşağı doğru

GT GD C H L M O
dress /dres/ = NOUN: elbise, kıyafet, giyim, giysi, kılık, üst baş; VERB: giyinmek, giydirmek, süslemek, giymek, şekil vermek, giydirip kuşatmak, resmi giyinmek, gece elbisesi giymek, pansuman yapmak, hizalanmak; USER: elbise, giyinmek, giydirmece, dress, giydirmek

GT GD C H L M O
editions /ɪˈdɪʃ.ən/ = NOUN: baskı, yayın, tiraj; USER: sürümleri, sürümlerinde, sürümler, sürümü, sürümlerini

GT GD C H L M O
electricity /ilekˈtrisitē,ˌēlek-/ = NOUN: elektrik, elektrik akımı; USER: elektrik, elektriğin, elektriği, elektrik enerjisi, elektriğe

GT GD C H L M O
emotions /ɪˈməʊ.ʃən/ = NOUN: duygu, heyecan, his, duygulanma; USER: duygular, duyguları, duygu, duyguların, duygularını

GT GD C H L M O
enchanting /enˈCHant/ = ADJECTIVE: büyüleyici, etkileyici, sihirli, mest eden; USER: büyüleyici, büyüleyici bir, enchanting, etkileyici

GT GD C H L M O
english /ˈɪŋ.ɡlɪʃ/ = NOUN: İngilizce, İngilizler, İngiliz halkı; ADJECTIVE: İngilizce, İngiliz, İngiltere; USER: İngilizce, English, İngiliz, turkish, İngiliz kahvaltısı, İngiliz kahvaltısı

GT GD C H L M O
enigma /ɪˈnɪɡ.mə/ = NOUN: bilmece, muamma, gizem, esrar, anlaşılmaz kimse; USER: bilmece, Enigma, muamma, muammadır, bilmece olduğunu

GT GD C H L M O
enough /ɪˈnʌf/ = ADJECTIVE: yeterli, yeter, kâfi; ADVERB: yeterince, yeteri kadar; NOUN: yeter, yeterli miktar; USER: yeterli, yeterince, kadar, yeteri kadar, yeterlidir, yeterlidir

GT GD C H L M O
entrepreneur /ˌɒn.trə.prəˈnɜːr/ = NOUN: girişimci, müteahhit, eğlence düzenleyicisi; USER: girişimci, girişimcinin, bir girişimci, girişimcisi

GT GD C H L M O
epic /ˈep.ɪk/ = ADJECTIVE: epik, destansı, kahramanca; NOUN: destan, epope, destan tarzı oyun; USER: epik, destansı, destan, epic, destansı bir

GT GD C H L M O
etched /etʃ/ = VERB: oymak, asitle hakketmek, hakketmek, kabartma yapmak, yeretmek, iz bırakmak; USER: kazınmış, etched, oyulmuş, kabartma, yakılmış,

GT GD C H L M O
ever /ˈev.ər/ = ADVERB: hiç, asla, giderek, her zaman, hep, daima, gitgide, olabildiğince; USER: hiç, şimdiye kadar, her zamankinden, şimdiye, zamankinden, zamankinden

GT GD C H L M O
excited /ɪkˈsaɪ.tɪd/ = ADJECTIVE: heyecanlı, uyarılmış, heyecanlanmış, coşkulu, telaşlı, hararetli; USER: heyecanlı, heyecan, uyarılmış, heyecanlıyız, heyecanlıyım

GT GD C H L M O
exhibits /ɪɡˈzɪb.ɪt/ = NOUN: sergi, sergilenen şey, ibraz edilen belge; USER: sergiler, sergileyen, sergi, sergileri, sergilenen

GT GD C H L M O
explains /ɪkˈspleɪn/ = VERB: açıklamak, anlatmak, açıklama yapmak, izah etmek, hesap vermek; USER: açıklar, açıklıyor, açıklanmaktadır, açıklamaktadır, anlatıyor

GT GD C H L M O
exquisitely /ɪkˈskwɪz.ɪt/ = USER: zarif, zarif bir, özenle, zarifçe, zarif bir şekilde

GT GD C H L M O
fall /fɔːl/ = VERB: düşmek, yıkılmak, dökülmek, devrilmek, inmek; NOUN: sonbahar, düşüş, düşme, dökülme, yıkılma, döküm, çöküş; USER: düşmek, sonbahar, düşüş, düşme, düşmeye

GT GD C H L M O
fascinated /ˈfasəˌnāt/ = ADJECTIVE: büyülenmiş, ağzı açık kalmış; USER: büyülenmiş, hayran, büyülüyor, adeta büyüledi, büyüledi

GT GD C H L M O
firm /fɜːm/ = NOUN: firma, şirket; ADJECTIVE: sağlam, sert, kesin, sıkı, sabit, katı, emin, kararlı; VERB: pekiştirmek; ADVERB: sıkıca; USER: firma, firması, firmanın, sağlam, şirket

GT GD C H L M O
first /ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen; ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce; NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey; USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle

GT GD C H L M O
five /faɪv/ = USER: beş

GT GD C H L M O
food /fuːd/ = NOUN: gıda, yiyecek, yemek, yiyecekler, besin, yem; USER: gıda, Yemek, Yiyecek, Food, yemekleri, yemekleri

GT GD C H L M O
for /fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle; CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira; USER: için, boyunca, for, üzere, üzere

GT GD C H L M O
forms /fɔːm/ = USER: formlar, formları, form, biçimleri, şekillerde, şekillerde

GT GD C H L M O
from /frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri; USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan

GT GD C H L M O
full /fʊl/ = ADJECTIVE: tam, dolu, geniş, tok, bol, meşgul, öz, etine dolgun, balıketi, elinden gelenin en iyisi, son; NOUN: doluluk, dolu şey, son had; VERB: yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek; USER: tam, dolu, tam bir, tüm, hizmetlere tam

GT GD C H L M O
future /ˈfjuː.tʃər/ = NOUN: gelecek, istikbal, gelecek zaman, gelecekte olacak şey, vadeli sözleşme; ADJECTIVE: gelecek, ilerideki, ileriki, müstakbel, vadeli; USER: gelecek, gelecekte, gelecekteki, geleceği, geleceğe

GT GD C H L M O
geeky /ˈɡiː.ki/ = USER: geeky, sersem, delilerine özgü

GT GD C H L M O
get /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın

GT GD C H L M O
gets /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: alır, olur, gets

GT GD C H L M O
giant /ˈdʒaɪ.ənt/ = NOUN: dev; ADJECTIVE: dev, kocaman, dev gibi, çok büyük, koskocaman; USER: dev, devi, dev bir, devasa, kocaman

GT GD C H L M O
gives /ɡɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek; USER: verir, sağlar, veren, veriyor, vermektedir

GT GD C H L M O
glass /ɡlɑːs/ = NOUN: cam, bardak, kadeh, ayna, mercek, büyüteç, sırça, gözlük camı; VERB: cam gibi yapmak, cam kaba koymak, cam takmak; USER: cam, bardak, camı, kadeh, camın

GT GD C H L M O
global /ˈɡləʊ.bəl/ = ADJECTIVE: global, dünya çapında, evrensel, küre biçiminde; USER: global, küresel, genel, dünya, küresel bir

GT GD C H L M O
glowing /ˈɡləʊ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: parlak, coşkulu, hararetli, kızgın, canlı, heyecanlı; USER: parlak, parlayan, parlak bir, parlayan bir, ışıldayan

GT GD C H L M O
glows /ɡləʊ/ = VERB: parlamak, kızarmak, yanmak, kıpkırmızı olmak, korlaşmak, kızıllaşmak, coşmak; USER: parlıyor, yanar, ışımalar, parlar, yanıyor

GT GD C H L M O
go /ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak; NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme; USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam

GT GD C H L M O
goal /ɡəʊl/ = NOUN: gol, hedef, amaç, kale, sayı, erek, ideal; USER: hedef, amaç, gol, çok gol, hedefi

GT GD C H L M O
good /ɡʊd/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, çok, yararlı, sağlam, uslu, hayırlı, emin, sağlığa yararlı, dolu dolu; ADVERB: oldukça; NOUN: hayır; USER: iyi, iyi bir, good, güzel, güzel

GT GD C H L M O
grade /ɡreɪd/ = NOUN: sınıf, derece, kalite, kademe, seviye, düzey, başarı notu, eğim, rütbe, aşama, basamak; VERB: derecelendirmek; USER: sınıf, dereceli, notu, kalite, derece

GT GD C H L M O
grueling /ˈɡruː.ə.lɪŋ/ = ADJECTIVE: yorucu, eziyetli, sıkıntılı, zahmetli, işkenceli; NOUN: işkence, yorucu şey, zorluk, meşakkat, zahmet, ağır ceza, ağır iş; USER: yorucu, işkence, zahmetli, eziyetli, yorucu şey

GT GD C H L M O
gutenberg = USER: gutenberg, Gutenberg'in

GT GD C H L M O
harnessing = VERB: koşum takmak, koşmak, kullanmak; USER: sokmak, sayılmasıydı, kullanıma sokmak, kullanımları özellikle,

GT GD C H L M O
has /hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan

GT GD C H L M O
have /hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas; USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması

GT GD C H L M O
he /hiː/ = PRONOUN: o, kendisi; NOUN: erkek; USER: o, diye, onun, de, da, da

GT GD C H L M O
helmet /ˈhel.mət/ = NOUN: kask, miğfer, başlık, tolga; USER: kask, kaskı, helmet, miğfer, başlık

GT GD C H L M O
her /hɜːr/ = PRONOUN: onu, onun, ona, o, kendisi, kendine; USER: onu, onun, ona, kendi, onunla

GT GD C H L M O
hidden /ˈhɪd.ən/ = ADJECTIVE: gizli, gizlenmiş, saklı, kuytu; USER: gizlenmiş, gizli, gizli bir, hidden, saklı

GT GD C H L M O
high /haɪ/ = ADJECTIVE: yüksek, üst, büyük, üstün, ileri, aşırı, yüce, önemli, yukarı; ADVERB: yükseğe, yüksekte; NOUN: lise; USER: yüksek, yüksek bir, üst, high

GT GD C H L M O
him /hɪm/ = PRONOUN: onu, ona, o, kendine, kendi; USER: onu, ona, onun, onunla, kendisine, kendisine

GT GD C H L M O
himself /hɪmˈself/ = PRONOUN: kendini, kendisi, kendisini, kendi, kendine, bizzat, kendinde; USER: kendini, kendisi, kendisini, kendi, kendine

GT GD C H L M O
his /hɪz/ = PRONOUN: onun, onunki; USER: onun, yaptığı, kendi, kendi

GT GD C H L M O
holds /həʊld/ = USER: tutar, tutan, sahip, sahiptir, Kurabilirsiniz

GT GD C H L M O
hope /həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti; VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek; USER: umut, umuyoruz, umuyorum, umarım, istiyoruz

GT GD C H L M O
hours /aʊər/ = NOUN: mesai saatleri; USER: saat, sonrası, saatler, saatleri, saati, saati

GT GD C H L M O
how /haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda; NOUN: yöntem, yapma yöntemi; USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır

GT GD C H L M O
human /ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu; ADJECTIVE: insan, insani, beşeri; USER: insan, insani, insanın, beşeri

GT GD C H L M O
hunger /ˈhʌŋ.ɡər/ = NOUN: açlık, arzu, özlem, istek; VERB: hasret çekmek, aç bırakmak, özlemek; USER: açlık, açlığı, açlıktan, açlığın, açlığa

GT GD C H L M O
hysterical /hɪˈster.ɪ.kəl/ = ADJECTIVE: isterik; USER: isterik, histerik, hysterical, histerik bir, isterik bir

GT GD C H L M O
i /aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I; USER: ben, i, ı, bir

GT GD C H L M O
idea /aɪˈdɪə/ = NOUN: fikir, düşünce, görüş, amaç, plan, kanı, niyet; USER: fikir, fikri, bir fikir, fikrim, fikirdir, fikirdir

GT GD C H L M O
if /ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa; NOUN: şart, şüphe, belirsizlik; USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda

GT GD C H L M O
illustrated /ˈɪl.ə.streɪt/ = ADJECTIVE: resimli, örneklendirilmiş; USER: resimli, gösterildiği, Gösterilen, resimde gösterildiği, resimde

GT GD C H L M O
imagination /ɪˌmædʒ.ɪˈneɪ.ʃən/ = NOUN: hayal, hayal gücü, imgelem, tasavvur, hayal etme, kuruntu; USER: hayal, hayal gücü, hayal gücünü, hayal gücünün, hayal gücünüzü

GT GD C H L M O
imagine /ɪˈmædʒ.ɪn/ = VERB: düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, düşlemek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak; USER: hayal etmek, düşünmek, hayal, düşünün, tahmin

GT GD C H L M O
importantly /ɪmˈpɔː.tənt/ = USER: önemlisi, da önemlisi, önemlisi de

GT GD C H L M O
in /ɪn/ = ADVERB: içinde; PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri; ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde; USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in

GT GD C H L M O
including /ɪnˈkluː.dɪŋ/ = PREPOSITION: dahil, kapsayan; ADJECTIVE: içeren; USER: dahil, dahil olmak üzere, dahil olmak, gibi, içeren, içeren

GT GD C H L M O
influential /ˌinflo͞oˈenCHəl/ = ADJECTIVE: etkili, nüfuzlu, sözü geçen, tesirli; USER: etkili, etkili bir, etkin, nüfuzlu, etkileyici

GT GD C H L M O
intellectual /ˌintlˈekCHo͞oəl/ = NOUN: entellektüel, aydın, aydın kimse; ADJECTIVE: entellektüel, zihinsel, aydın, zeki; USER: entellektüel, zihinsel, fikri, entelektüel, düşünsel

GT GD C H L M O
intensity /ɪnˈten.sɪ.ti/ = NOUN: yoğunluk, şiddet, güç, gerilim, koyuluk, çarpıcılık; USER: yoğunluk, yoğunluğu, yoğunluğunu, şiddeti, yoğunluklu

GT GD C H L M O
into /ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye; USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru

GT GD C H L M O
inventor /ɪnˈven.tər/ = NOUN: mucit, yaratıcı, bulan kimse; USER: mucit, mucidi, buluş, inventor, icat

GT GD C H L M O
is /ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup

GT GD C H L M O
it /ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse; NOUN: cinsel ilişki; USER: o, onu, bu, bunu, it, it

GT GD C H L M O
its /ɪts/ = PRONOUN: onun, kendi, onunki; USER: kendi, onun, olan, da, de, de

GT GD C H L M O
itself /ɪtˈself/ = PRONOUN: kendisi, kendini, kendi, bizzat, sadece; USER: kendisi, kendini, kendisini, kendi, kendisine

GT GD C H L M O
jay /dʒeɪ/ = NOUN: alakarga, kestane kargası, önüne bakmayan kimse, dikkatsiz tip; USER: alakarga, jay

GT GD C H L M O
job /dʒɒb/ = NOUN: iş, görev, meslek, suç, kârlı iş, tip, estetik ameliyat; ADJECTIVE: iş; VERB: iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya vermek; USER: iş, işi, işini, bir iş, anki iş

GT GD C H L M O
just /dʒʌst/ = ADVERB: sadece, yalnızca, tam, az önce, henüz, şimdi, yalnız, sade; ADJECTIVE: adil, tam, haklı, doğru; USER: sadece, hemen, yalnızca, adil, gibi, gibi

GT GD C H L M O
language /ˈlæŋ.ɡwɪdʒ/ = NOUN: dil, lisan, mesleki dil; USER: dil, dili, dile, dilde, dilini, dilini

GT GD C H L M O
languages /ˈlæŋ.ɡwɪdʒ/ = NOUN: dil, lisan, mesleki dil; USER: dil, dilleri, dillerde, diller, dilde

GT GD C H L M O
largest /lɑːdʒ/ = USER: büyük, en büyük, en, en

GT GD C H L M O
latin /ˈlæt.ɪn/ = NOUN: Latin, Latince; ADJECTIVE: Latin, Latinceye ait, Romen-katolik; USER: Latin, latince

GT GD C H L M O
laughter /ˈlɑːf.tər/ = NOUN: kahkaha, gülme, gülüş; USER: kahkaha, Gülüşmeler, Kahkahalar, gülme, gülmekten

GT GD C H L M O
law /lɔː/ = NOUN: hukuk, yasa, kanun, kural, dava, ilke, yasal çözüm; USER: hukuk, yasa, kanun, hakları, hukuku

GT GD C H L M O
leaders /ˈliː.dər/ = NOUN: lider, önder, baş, başmakale, önayak, müşteri çeken ucuz mal; USER: liderleri, liderler, liderlerinin, liderlerin, lider

GT GD C H L M O
learn /lɜːn/ = VERB: öğrenmek, haber almak; USER: öğrenmek, bilgi, fazla bilgi, bilgi edinmek, Öğreniyorum, Öğreniyorum

GT GD C H L M O
learned /ˈlɜː.nɪd/ = ADJECTIVE: bilgili, bilgin, bilge, alim; USER: öğrendim, öğrenilen, öğrendi, öğrenmiş, öğrenildi, öğrenildi

GT GD C H L M O
learning /ˈlɜː.nɪŋ/ = NOUN: öğrenme, bilgi, bilim, ilim; USER: öğrenme, öğrenmek, öğrenim, öğrenmeye, öğrenmenin, öğrenmenin

GT GD C H L M O
lent /lent/ = NOUN: paskalya öncesi perhiz; USER: ödünç, ödünç verilen, ödünç verdi, lent, vermiştir, vermiştir

GT GD C H L M O
let /let/ = NOUN: let, engel, kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, teniste yeniden servis atma nedeni; VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ihale etmek, kiraya vermek, ses çıkarmamak, kiraya verilmek, meydan vermek, -dirmek, -dürmek; USER: let, izin, sağlar, bildirin, izin ver

GT GD C H L M O
levy /ˈlev.i/ = NOUN: haciz, icra, zorla toplama, vergi koyma, zorla askere alma; VERB: zorla toplamak, toplamak, askere almak, el koymak, haczetmek; USER: haciz, vergi, vergisi, artırımı, levy

GT GD C H L M O
library /ˈlaɪ.brər.i/ = NOUN: kütüphane, kitaplık, çalışma odası; USER: kütüphane, kütüphanesi, kitaplığı, kitaplık, kütüphanede

GT GD C H L M O
life /laɪf/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşam, ömrü, hayatı, hayatın, hayatın

GT GD C H L M O
like /laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı; ADVERB: gibi, benzer; PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı; NOUN: benzer; VERB: beğenmek; CONJUNCTION: sanki; USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle

GT GD C H L M O
likely /ˈlaɪ.kli/ = ADVERB: muhtemelen, büyük ihtimalle, galiba; ADJECTIVE: olası, muhtemel, mümkün, uygun, mantıklı, inandırıcı; USER: muhtemelen, olasılıkla, büyük olasılıkla, muhtemeldir, olası

GT GD C H L M O
listen /ˈlɪs.ən/ = VERB: dinlemek, kulak asmak; USER: dinlemek, dinle, dinleyin, dinleyebilirsiniz, dinleme, dinleme

GT GD C H L M O
literally /ˈlɪt.ər.əl.i/ = ADVERB: harfi harfine; USER: harfi harfine, tam anlamıyla, anlamıyla, kelimenin tam anlamıyla, gerçekten

GT GD C H L M O
loudly /ˈlaʊd.li/ = ADVERB: yüksek sesle, gürültüyle; USER: yüksek sesle, sesle, gürültüyle

GT GD C H L M O
lucky /ˈlʌk.i/ = ADJECTIVE: şanslı, uğurlu, tâlihli; USER: şanslı, şanslıyız, lucky, şanslıysanız, şanslı bir

GT GD C H L M O
machine /məˈʃiːn/ = NOUN: makine, mekanizma; VERB: makine ile yapmak; USER: makine, makinesi, makinenin, makinası, makinede

GT GD C H L M O
mania /ˈmeɪ.ni.ə/ = NOUN: cinnet, delilik; USER: mani, mania, manik, çılgınlığı, manide

GT GD C H L M O
manias /ˈmeɪ.ni.ə/ = NOUN: cinnet, delilik; USER: mani, mani ve ninni, ninni,

GT GD C H L M O
many /ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın; ADVERB: çok; NOUN: birçoğu; USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda

GT GD C H L M O
marvel /ˈmɑː.vəl/ = NOUN: mucize, harika, olağanüstü şey; VERB: garipsemek, hayret etmek, şaşmak; USER: mucize, harikası, hayret, marvel, harikasıdır

GT GD C H L M O
mathematics /ˌmæθˈmæt.ɪks/ = NOUN: matematik; USER: matematik, matematiğin, matematiği, Mathematics, matematikte

GT GD C H L M O
maybe /ˈmeɪ.bi/ = ADVERB: belki, olabilir; USER: belki, belki de, da belki, olabilir

GT GD C H L M O
million /ˈmɪl.jən/ = NOUN: milyon; USER: milyon, milyondan, milyondan fazla, milyona

GT GD C H L M O
millions /ˈmɪl.jən/ = USER: milyonlarca, milyon, milyonlarca insan

GT GD C H L M O
more /mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok; ADVERB: daha, bir kat daha; NOUN: çok, fazla şey, fazlalık; USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer

GT GD C H L M O
most /məʊst/ = ADVERB: en; NOUN: çoğu, en fazlası, en fazla miktar; ADJECTIVE: en çok, en fazla, pek çok; USER: en, çoğu, en çok, çok, en iyi, en iyi

GT GD C H L M O
moveable /ˈmo͞ovəb(ə)l/ = ADJECTIVE: taşınır; USER: taşınır, hareketli, hareket edebilir, hareket edebilen, taşınabilir,

GT GD C H L M O
much /mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro; ADJECTIVE: významný významný

GT GD C H L M O
music /ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki; USER: müzik, Music, müziği, müziğin

GT GD C H L M O
must /mʌst/ = NOUN: şart, gereklilik, şıra, küf kokusu, küflülük, kızgınlık, kızgın fil; ADJECTIVE: kızmış; VERB: -meli; USER: şart, gerekir, zorunluluktur, zorunluluk, mutlaka, mutlaka

GT GD C H L M O
my /maɪ/ = PRONOUN: benim; USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam

GT GD C H L M O
myself /maɪˈself/ = PRONOUN: kendim, ben, bizzat; USER: ben, kendim, kendimi, kendime, kendi kendime

GT GD C H L M O
named /neɪm/ = ADJECTIVE: adlı, denilen; USER: adlı, adında, adlandırılmış, isimli, adı

GT GD C H L M O
native /ˈneɪ.tɪv/ = ADJECTIVE: yerli, doğal, doğuştan; NOUN: yerli kimse, yerli hayvan, yerli mal; USER: yerli, yerel, Native, doğal, ana, ana

GT GD C H L M O
net /net/ = ADJECTIVE: net, kesintisiz; NOUN: ağ, file, şebeke, tül, tuzak; VERB: kazanmak, ağ ile yakalamak, ağ yapmak, tuzağa düşürmek, kâr etmek; USER: net, ağ, kendi, file, file

GT GD C H L M O
new /njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş; USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new

GT GD C H L M O
not /nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope; USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi

GT GD C H L M O
now /naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an; ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen; CONJUNCTION: mademki, -dığından; USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda

GT GD C H L M O
of /əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li; USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km

GT GD C H L M O
okay /ˌəʊˈkeɪ/ = ADJECTIVE: iyi, makbul; NOUN: olur, okey, onay, tasdik, akey; VERB: okeylemek, onaylamak, tasdiklemek; USER: tamam, iyi, tamam mı, okay, tamam mý

GT GD C H L M O
old /əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart; NOUN: eski zamanlar; USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir

GT GD C H L M O
on /ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında; ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak; ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır; USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili

GT GD C H L M O
one /wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane; PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi; ADJECTIVE: tek, aynı; USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir

GT GD C H L M O
opportunity /ˌɒp.əˈtjuː.nə.ti/ = NOUN: fırsat, şans, uygun durum; USER: fırsat, fırsatı, fırsatını, olanağı, bir fırsat

GT GD C H L M O
or /ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut; NOUN: altın sarısı; USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada

GT GD C H L M O
other /ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası; ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki; ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka; USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki

GT GD C H L M O
others /ˈʌð.ər/ = NOUN: eller; USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları

GT GD C H L M O
our /aʊər/ = PRONOUN: bizim; USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın

GT GD C H L M O
own /əʊn/ = PRONOUN: kendi; ADJECTIVE: öz, kendisinin; VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; USER: kendi, ait, başına, öz, öz

GT GD C H L M O
pandemonium /ˌpandəˈmōnēəm/ = NOUN: kıyamet, şeytanların toplandığı yer, gürültü; USER: kıyamet, Pandemonium, kargaşa, şeytanların, mahşer

GT GD C H L M O
panels /ˈpæn.əl/ = NOUN: panel, pano, levha, heyet, kontrol paneli, lambri, açık oturum, kitabe, toplu görüşme, anket uygulanan grup, ayna tahtası, tahta tuval; USER: paneller, panelleri, panel, panellerin, panoları

GT GD C H L M O
parents /ˈpeə.rənt/ = NOUN: ebeveyn, ana baba, anne ve baba; USER: ebeveyn, anne, ebeveynler, veliler, ebeveynlerin, ebeveynlerin

GT GD C H L M O
part /pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı; ADJECTIVE: kısmen, kısmi; VERB: ayrılmak; USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır

GT GD C H L M O
passion /ˈpæʃ.ən/ = NOUN: tutku, ihtiras, aşk, hırs, arzu, öfke, tutkunluk; USER: tutku, tutkusu, tutkuyla, tutkusunu, passion

GT GD C H L M O
patents /ˈpeɪ.tənt/ = NOUN: patent, tescil; ADJECTIVE: patent, patentli, açık, tescilli, aşikâr, belli; VERB: patent almak, patent vermek; USER: patent, patentler, patentleri, patentlerin, patenti

GT GD C H L M O
pay /peɪ/ = NOUN: ödeme, ücret, maaş, bedel; VERB: ödemek, etmek, para vermek, değmek, karşılığını vermek; USER: ödeme, ödemek, ödemenizi, ödeme yaparsınız, ödemeniz, ödemeniz

GT GD C H L M O
people /ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller; VERB: insan yerleştirmek; USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları

GT GD C H L M O
percent /pəˈsent/ = NOUN: yüzde, hisse, kâr payı, faiz getiren değerli kâğıt; ADJECTIVE: yüzde; USER: yüzde, oranında, si, oranını yüzde, civarında

GT GD C H L M O
perfect /ˈpɜː.fekt/ = ADJECTIVE: mükemmel, kusursuz, tam, eksiksiz; VERB: mükemmelleştirmek, tamamlamak, kusursuz yapmak; NOUN: tamamlanmış geçmiş zamanlı fiil; USER: mükemmel, mükemmel bir, perfect, kusursuz, idealdir

GT GD C H L M O
photos /ˈfəʊ.təʊ/ = NOUN: fotoğraf, resim; VERB: fotoğraflamak, resim vermek; USER: fotoğrafları, fotoğraf, resimleri, resimler, fotoğraflar

GT GD C H L M O
piped /gas/ = VERB: şeritle süslemek, boru ile taşımak, boru hattından sevketmek, boru çalmak, kaval çalmak, düdük çalmak, ıslık çalmak, hopârlörle duyurmak, ince sesle söylemek, sutaşı geçirmek; USER: borulu, yollanır, yöneltilen, borularla, taşınıyor,

GT GD C H L M O
please /pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak; USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz

GT GD C H L M O
point /pɔɪnt/ = NOUN: nokta, puan, konu, husus, sayı, mesele, uç, amaç, anlam, an; VERB: göstermek, işaret etmek; USER: nokta, noktası, noktada, noktasına, noktaya

GT GD C H L M O
post /pəʊst/ = NOUN: posta, direk, nöbet, kazık, kışla, karakol; VERB: postalamak, yapıştırmak, asmak, posta ile göndermek, ilan etmek, atamak; USER: posta, yayınlamak, göndermek, sonrası, yazılan

GT GD C H L M O
poverty /ˈpɒv.ə.ti/ = NOUN: yoksulluk, fakirlik, sefalet, yokluk, parasızlık, eksiklik, yetersizlik, düşkünlük; USER: yoksulluk, yoksulluğun, yoksulluğu, yoksullukla, fakirlik

GT GD C H L M O
practice /ˈpræk.tɪs/ = NOUN: uygulama, pratik, alıştırma, yöntem, çalışma, deneme, egzersiz, tatbikat, idman, eğitim, alışkanlık, ısınma, teknik, usul, hile; VERB: uygulamak, pratik yapmak, çalışmak, yapmak, alıştırma yapmak, etmek, alışkanlık haline getirmek, gerçekleştirmek, dolap çevirmek, deneyim kazanmak, entrika çevirmek, uygulmak, adet edinmek; USER: uygulama, pratik, uygulamada, pratikte, uygulamaya

GT GD C H L M O
prepare /prɪˈpeər/ = VERB: hazırlamak, hazırlık yapmak, düzmek; USER: hazırlamak, hazırlanmak, hazırlanması, hazırlar, hazırlık

GT GD C H L M O
priceless /ˈpraɪs.ləs/ = ADJECTIVE: paha biçilmez, çok komik, matrak, bir ömür; USER: paha biçilmez, paha, paha biçilmez bir, paha biçilemez, priceless

GT GD C H L M O
priceline = USER: priceline, gazeta, AEGEAN, AEGEAN AIRLINES, Eurolines

GT GD C H L M O
private /ˈpraɪ.vət/ = ADJECTIVE: özel, gizli, kişisel, şahsi, müstakil, kişiye özel, mahrem, yalnız, has, halka kapalı; NOUN: er; USER: özel, özel bir, özel bir

GT GD C H L M O
problem /ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez; ADJECTIVE: problem, sorunlu, problemli, sorun yaratan; USER: sorun, sorunu, problem, sorunun, sorununuz, sorununuz

GT GD C H L M O
problems /ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez; USER: sorunları, sorunlar, sorun, sorunlarına, problemleri, problemleri

GT GD C H L M O
prolific /prəˈlɪf.ɪk/ = ADJECTIVE: üretken, verimli, doğurgan, çabuk üreyen, çabuk çoğalan; USER: üretken, verimli, üretken bir, verimli bir, doğurgan

GT GD C H L M O
property /ˈprɒp.ə.ti/ = ADJECTIVE: geçirmez, dayanıklı, emin; NOUN: kanıt, ispat, prova, delil, kanıtlama, deneme, sağlama, senet, alkol derecesi, ispat etme; VERB: dayanıklı hale getirmek, geçirmez biçimde yapmak; USER: özellik, mal, mülk, özelliği, İşletme

GT GD C H L M O
pulling /po͝ol/ = ADJECTIVE: çeken; USER: çeken, çekerek, çekme, arda gelen itme, arda gelen itme ve

GT GD C H L M O
pushing /ˈpʊʃ.ɪŋ/ = NOUN: itme, itiş; ADJECTIVE: iten, itici, atak, girişken, becerikli, pişkin, sırnaşık, yüzsüz; USER: itme, iterek, bastırıyor, basarak, itmek

GT GD C H L M O
put /pʊt/ = VERB: koymak, yerleştirmek, sokmak, atmak, bırakmak, kurmak, tıkmak, yüklemek; ADJECTIVE: sabit, hareketsiz; NOUN: hamle, yatırma; USER: koymak, koydu, koyun, koyabilirsiniz, yerleştirmek, yerleştirmek

GT GD C H L M O
rapture /ˈræp.tʃər/ = NOUN: kendinden geçme, mest olma; USER: kendinden geçme, coşku, rapture, tutsaklık, Göğe

GT GD C H L M O
re /riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında; USER: yeniden, tekrar, re, re

GT GD C H L M O
read /riːd/ = VERB: okumak, okunmak, anlamak, yorumlamak, çözmek, sökmek, okuluna gitmek, eğitimini görmek, anlamına gelmek; ADJECTIVE: okunan, okumuş, aydın, bilgili; USER: okumak, okuyun, okuma, okunur, okumaya, okumaya

GT GD C H L M O
real /rɪəl/ = ADJECTIVE: gerçek, reel, asıl, taşınmaz, hakiki, aktif, sahici, saf, sabit, etkin; ADVERB: gerçekten, cidden, sahiden; NOUN: real; USER: gerçek, gerçek bir, reel, real, gerçekten, gerçekten

GT GD C H L M O
recording /rɪˈkɔː.dɪŋ/ = NOUN: kayıt, ses kaydı, bant, kayda geçme, zapta geçme; ADJECTIVE: kayıt, zabıt, yazıcı; USER: kayıt, kaydı, kaydetme, kaydını, kaydını

GT GD C H L M O
reframe /rēˈfrām/ = USER: reframe, yeniden çerçevesini çizmek, yeniden çerçevelemek

GT GD C H L M O
rehearsing /rɪˈhɜːs/ = VERB: prova yapmak, tekrarlamak, ezberden okumak, sayıp dökmek; USER: prova, provasını, provalara, provası, provalar

GT GD C H L M O
religious /rɪˈlɪdʒ.əs/ = ADJECTIVE: dini, dinsel, din, dindar, inançlı, diyanet, sofu, derin, tarikata ait; USER: dini, dinsel, din, dinî, dindar

GT GD C H L M O
represents /ˌrep.rɪˈzent/ = VERB: temsil etmek, göstermek, belirtmek, sunmak, simgelemek, betimlemek, ifade etmek, tarif etmek, temsilciliğini yapmak, vekâlet etmek, vekili olmak, canlandırmak, oynamak, sahneye koymak; USER: temsil, temsil eder, gösterir, temsil eden, temsil etmektedir

GT GD C H L M O
roaring /ˈrɔː.rɪŋ/ = ADJECTIVE: kükreyen, gürleyen, uğuldayan, gürültülü, hararetli, kapış kapış satılan, fanatik, çok iyi; NOUN: kükreme, uğuldama, gürleme, uğultu, gümbürtü, gürültü, gürültülü kahkaha; USER: kükreyen, kükreme, uğuldama, uğuldayan, gürleyen

GT GD C H L M O
roughly /ˈrʌf.li/ = ADVERB: kabaca, aşağı yukarı, kaba, tahminen; USER: kabaca, yaklaşık, aşağı yukarı, yaklaşık olarak, kaba

GT GD C H L M O
s = USER: s, ler, lar, temizle, larındaki

GT GD C H L M O
sais /ˌʒə.nə.seɪˈkwɑː/ = USER: sais, Sayıştaylar, Sayıştayların, Sayıştayları

GT GD C H L M O
sake /seɪk/ = NOUN: hatır; USER: hatır, uğruna, aşkına, adına, iyiliği

GT GD C H L M O
satellite /ˈsæt.əl.aɪt/ = NOUN: uydu, peyk; USER: uydu, Satellite

GT GD C H L M O
say /seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz; VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak; USER: demek, söylemek, söylüyor, söylüyorlar, söyleyebilirim, söyleyebilirim

GT GD C H L M O
says /seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz; VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak; USER: diyor, söylüyor, söyledi, diyor ki, der, der

GT GD C H L M O
scale /skeɪl/ = NOUN: ölçek, skala, ölçü, gam, cetvel, pul, terazi gözü, derece, kabuk, tarife, kefe; VERB: tırmanmak; USER: ölçek, ölçekli, ölçekte, ölçeği, çaplı

GT GD C H L M O
school /skuːl/ = NOUN: okul, ekol, mektep, tarz, okul binası, balık sürüsü, okul çalışanları ve öğrencileri; VERB: okula göndermek, yetiştirmek, eğitmek, öğretmek, ders vermek, terbiye etmek, alıştırmak; USER: okul, Okulun, okula, okulu, okulda

GT GD C H L M O
science /saɪəns/ = NOUN: fen, bilim, ilim, teknik, beceri; USER: bilim, bilimi, fen, bilimin, bilimleri

GT GD C H L M O
score /skɔːr/ = NOUN: puan, skor, sayı, çizgi, çentik, partisyon, yirmi, hesap; VERB: sayı yapmak, değerlendirmek, gol atmak, çizmek; USER: puan, skor, puanı, skoru, bir puan

GT GD C H L M O
screaming /skriːm/ = ADJECTIVE: çığlık atan, bağıran, göz alıcı, cırtlak, çok komik, gülmekten öldüren; USER: çığlık atan, bağıran, çığlık, çığlıklar, çığlık atıyor

GT GD C H L M O
second /ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı; ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli; VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek; USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi

GT GD C H L M O
served /sɜːv/ = VERB: hizmet vermek, hizmet etmek, vermek, görev yapmak, çalışmak, servis yapmak, yaramak, yerine getirmek, hapis yatmak, kulluk etmek, müşteriye bakmak, çektirmek, yararı dokunmak, yetmek, işine yaramak, olanak tanımak, servis atışı yapmak, kötü davranmak, el vermek; USER: hizmet, servis, sunulan, görev, sunulmaktadır

GT GD C H L M O
shares /ʃeər/ = VERB: paylaşmak, bölüşmek, katılmak, iştirak etmek, ortak kullanmak; NOUN: pay, hisse, hisse senedi, katılım, sermaye payı, kâr payı, saban demiri; USER: hisse, hisselerinin, hisseleri, payları, pay

GT GD C H L M O
she /ʃiː/ = PRONOUN: o; NOUN: kadın; USER: o, diye, onun, kadın

GT GD C H L M O
shirt /ʃɜːt/ = NOUN: gömlek, bluz; USER: gömlek, forması, gömleği, forma, tişört, tişört

GT GD C H L M O
should /ʃʊd/ = USER: should-, should, ise, -meli, -meliydi, -malıydı; USER: -meli, gerekir, gerektiği, olmalıdır, gereken, gereken

GT GD C H L M O
shuns /ʃʌn/ = VERB: sakınmak, uzak durmak, kaçınmak, çekinmek; USER: shun, Shuns,

GT GD C H L M O
single /ˈsɪŋ.ɡl̩/ = NOUN: tek, bir, tek kişilik oda, bekâr, evlenmemiş kimse, tek gidiş bileti, kırk beşlik plâk; ADJECTIVE: tek, tek bir, tek kişilik, bir, bekar, yalnız, bir kerelik, biricik; USER: tek, tek bir, tek kişilik, Tekil, single

GT GD C H L M O
skeleton /ˈskel.ɪ.tən/ = NOUN: iskelet, çatı, taslak, çerçeve, temel çatı, çekirdek kadro, iskelet gibi kimse, çok zayıf kimse; USER: iskelet, iskeleti, iskeletine, iskeletinin, iskeletin

GT GD C H L M O
slight /slaɪt/ = ADJECTIVE: hafif, küçük, önemsiz, zayıf, azıcık, narin, belli belirsiz, üstünkörü; NOUN: hakaret, önemsememe, saygısızlık; VERB: önemsememek; USER: hafif, hafif bir, küçük, ufak, miktar

GT GD C H L M O
snag /snæɡ/ = NOUN: budak, engel, kırık diş, çıkık uç, fırlak diş, nehir dibine saplı ağaç; VERB: takılmak, takmak, tökezlemek, engellemek, nehir dibini köklerden temizlemek; USER: budak, engel, kırık diş, takılmak, takmak

GT GD C H L M O
so /səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için; ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen; NOUN: sol; USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani

GT GD C H L M O
solve /sɒlv/ = VERB: çözmek, çözümlemek, çözüm bulmak, halletmek, aydınlatmak; USER: çözmek, çözmeye, çözme, çözümü, çözebilir

GT GD C H L M O
solving /sɒlv/ = NOUN: çözme, halletme; USER: çözme, çözümü, çözümünde, çözmek, çözmede

GT GD C H L M O
sort /sɔːt/ = NOUN: tür, çeşit, tip, punto, sınıf, harf takımı, kalite; VERB: sınıflandırmak, ayırmak, ayıklamak, halletmek, tasnif etmek, çözümlemek; USER: çeşit, tür, sıralama, Sırala, türlü

GT GD C H L M O
southeast /ˌsaʊθˈiːst/ = NOUN: güneydoğu; ADJECTIVE: güneydoğu; USER: güneydoğu, güneydoğusunda, güneydoğusunda Otel, km güneydoğusunda, güneydoğusunda Konukevi

GT GD C H L M O
space /speɪs/ = NOUN: alan, boşluk, yer, uzay, mekân, aralık, mesafe, ara, espas, açıklık, süre; VERB: boşluk bırakmak; USER: alan, boşluk, uzay, alanı, yer

GT GD C H L M O
speak /spiːk/ = VERB: konuşmak, söylemek, söz söylemek, konuşma yapmak, ses çıkarmak, haberleşmek, göstermek; USER: konuşmak, Konuşuyorum, konuşuyoruz, konuşan, söz, söz

GT GD C H L M O
speakers /ˈspiː.kər/ = NOUN: konuşmacı, sözcü, spiker, meclis başkanı, hopârlör; USER: hoparlörler, hoparlör, hoparlörleri, konuşmacılar, hoparlörlerin

GT GD C H L M O
speaking /-spiː.kɪŋ/ = NOUN: konuşma; ADJECTIVE: konuşan, akıcı, berrak, etkileyici, dokunaklı; USER: konuşma, konuşan, konuşurken, konuşuyor, konuşmaya, konuşmaya

GT GD C H L M O
species /ˈspiː.ʃiːz/ = NOUN: tür, çeşit, cins, ortak özellikleri olan grup, aşai rabbani ayinindeki ekmek ve şarap; USER: tür, türleri, türler, türlerin, türü

GT GD C H L M O
spine /spaɪn/ = NOUN: omurga, diken, belkemiği, kılçık, kitap sırtı, irade, iğne, filiz, sürgün; USER: omurga, omurganın, vertebra, omurgada, spine

GT GD C H L M O
sports /spɔːts/ = NOUN: spor; USER: spor, sporları, Sports, Sporlar, sportif

GT GD C H L M O
stage /steɪdʒ/ = NOUN: sahne, evre, aşama, kademe, etap, safha, zemin, katman, ortam, derece, tabaka, iskele, menzil, erim, mikroskop lâmı; VERB: sahnelemek, hazırlamak, düzenlemek, sahneye koymak, yönlendirmek; USER: sahne, aşama, aşamasında, aşamada, evre

GT GD C H L M O
star /stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans; ADJECTIVE: yıldız, parlak, önemli, büyük; VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak; USER: star, yıldız, yıldızlı, yıldızlı bir, yıldızı

GT GD C H L M O
start /stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme; VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek; USER: başlangıç, başlatmak, başlamak, başlar, başlatın

GT GD C H L M O
stormtrooper = USER: stormtrooper, bu stormtrooper,

GT GD C H L M O
student /ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci; ADJECTIVE: öğrenci; USER: öğrenci, öğrencinin, öğrencisi, öğrencilerin, öğrenciye, öğrenciye

GT GD C H L M O
students /ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci; USER: öğrenciler, öğrencilerin, öğrencileri, öğrenci, öğrencilere, öğrencilere

GT GD C H L M O
studies /ˈstədē/ = NOUN: çalışmalar, araştırmalar, incelemeler; USER: çalışmalar, çalışmaları, çalışmalarda, çalışma, çalışmaların, çalışmaların

GT GD C H L M O
stuff /stʌf/ = NOUN: şey, madde, eşya, saçmalık, kumaş, uyuşturucu, hammadde, saçma, zırva; VERB: doldurmak, tıkamak, tıkıştırmak; USER: şey, madde, sayfalar, şeyler, in Şeyleri

GT GD C H L M O
t /tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen

GT GD C H L M O
table /ˈteɪ.bl̩/ = NOUN: tablo, masa, tabla, sofra, çizelge, masadakiler, tablet, kafatası kemik tabakalarından biri; VERB: sunmak, masaya koymak, listeye geçirmek, göstermek, tartışmaya sunmak, ertelemek, cetvele yazmak; USER: tablo, masa, tabloda, tablosu, tabloya

GT GD C H L M O
taken /ˈteɪ.kən/ = ADJECTIVE: tutulmuş; USER: alınan, alınır, alınması, alınmıştır, almış, almış

GT GD C H L M O
taking /tāk/ = NOUN: alma, ele geçirme, alış, çalkalanma, sallanma, heyecan, telaş; ADJECTIVE: çekici, ilginç, cazip, bulaşıcı; USER: alma, alarak, alıyor, alan, almak, almak

GT GD C H L M O
talk /tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek; NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş; USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun

GT GD C H L M O
teacher /ˈtiː.tʃər/ = NOUN: öğretmen, hoca; USER: öğretmen, öğretmeni, öğretmenin, öğretmenlik, teacher, teacher

GT GD C H L M O
ted /ted/ = VERB: otları çevirerek kurutmak; USER: ted, Ted'in

GT GD C H L M O
teenagers /ˈtēnˌājər/ = NOUN: genç, delikanlı; USER: gençler, Bekarlar, gençlerin, genç, gençlere

GT GD C H L M O
tens = NOUN: onluk, onlu; USER: onlarca, on, on binlerce

GT GD C H L M O
test /test/ = NOUN: test, deney, deneme, sınav, tahlil, ölçü, denetim; ADJECTIVE: test, deneme; VERB: sınamak, denemek, test yapmak; USER: test, testi, sınama, deney, deneme, deneme

GT GD C H L M O
than /ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan; USER: göre, daha, fazla, çok, den, den

GT GD C H L M O
thank /θæŋk/ = NOUN: teşekkür; VERB: teşekkür etmek, şükretmek; USER: teşekkür, ederim, teşekkür ederim, teşekkürler, ederiz

GT GD C H L M O
that /ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye; PRONOUN: o, ki, şu, diye; ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar; ADJECTIVE: öteki; USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki

GT GD C H L M O
the

GT GD C H L M O
their /ðeər/ = PRONOUN: onların; USER: onların, kendi, bunların, da, da

GT GD C H L M O
them /ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar; USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların

GT GD C H L M O
there /ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda; PRONOUN: şuradaki; USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok

GT GD C H L M O
things /θɪŋ/ = NOUN: işler, eşyalar, giysiler, palto, şapka; USER: işler, şeyler, mutlaka, şey, şeyleri, şeyleri

GT GD C H L M O
think /θɪŋk/ = VERB: düşünmek, sanmak, saymak, zannetmek, anmak, tasavvur etmek, aklından geçirmek, planlamak; USER: düşünmek, düşünüyorum, düşünüyorsanız, düşünüyorsun, düşünüyor, düşünüyor

GT GD C H L M O
third /θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir; ADJECTIVE: üçüncü; USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir

GT GD C H L M O
this /ðɪs/ = PRONOUN: bu; ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar

GT GD C H L M O
those /ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar; USER: bu, o, olanlar, olan, olan

GT GD C H L M O
thousands /ˈθaʊ.zənd/ = NOUN: bin; USER: binlerce, bin, bin

GT GD C H L M O
three /θriː/ = USER: three-, three, üçlü; USER: üç, ç, ç

GT GD C H L M O
time /taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı; VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek; USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda

GT GD C H L M O
tingling /ˈspaɪnˌtɪŋ.lɪŋ/ = VERB: sızlamak, çınlamak, karıncalanmak; USER: karıncalanma, bir karıncalanma, sızlama

GT GD C H L M O
to /tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru; USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç

GT GD C H L M O
touch /tʌtʃ/ = VERB: dokunmak, değmek, temas etmek; NOUN: dokunuş, dokunma, temas, iletişim, tuş, rötuş, taç, yaklaşım, üslup; USER: dokunmak, dokunma, dokunmayın, dokunmatik, temas

GT GD C H L M O
tour /tʊər/ = NOUN: tur, turne, gezi, nöbet; VERB: gezmek, tur yapmak, turneye çıkmak; USER: tur, Tour, turu, gezi

GT GD C H L M O
transcript /ˈtræn.skrɪpt/ = NOUN: kopya, suret; USER: kopya, transkript, transcript, transkriptlerini, transkripti

GT GD C H L M O
trying /ˈtraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: uğraşan, yorucu, üzücü, zahmetli, uğraştırıcı, sıkıcı, sabrı zorlayan, kalkışan; USER: çalışıyor, çalışan, çalışırken, çalışıyorum, çalışıyoruz

GT GD C H L M O
tsunami /tsuːˈnɑː.mi/ = USER: tsunami, tsunaminin, tsunamiden, tsunamiye

GT GD C H L M O
turning /ˈtɜː.nɪŋ/ = NOUN: dönüş, çevirme, dönme, dönemeç, döndürme, tornacılık, köşe; ADJECTIVE: dönen, döner; USER: dönüş, dönme, çevirme, dönüm, tornalama

GT GD C H L M O
twenty /ˈtwen.ti/ = USER: twenty-, twenty; USER: yirmi, yirmiden

GT GD C H L M O
twice /twaɪs/ = ADVERB: iki kere, iki defa; USER: iki kere, iki defa, iki kez, iki, iki kat, iki kat

GT GD C H L M O
two /tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili

GT GD C H L M O
type /taɪp/ = NOUN: tip, tür, model, cins, örnek, sembol, matbaa harfi, simge; VERB: daktilo ile yazmak; USER: tip, tür, Çeşidi, türü, tipi

GT GD C H L M O
under /ˈʌn.dər/ = ADVERB: altında, altına, altta; PREPOSITION: altında, altı, altından, bağlı, halinde, döneminde, etkisi altında; ADJECTIVE: alt, az; USER: altında, altındaki, kapsamında, altına, çerçevesinde, çerçevesinde

GT GD C H L M O
unimaginable /ˌənəˈmaj(ə)nəbəl/ = ADJECTIVE: düşünülemez, tasavvur edilemez; USER: düşünülemez, hayal bile edilemez, hayal edilemeyecek, akıl almaz, hayal edilemez

GT GD C H L M O
universal /ˌyo͞onəˈvərsəl/ = ADJECTIVE: üniversal, evrensel, çok amaçlı, kapsamlı, geniş kapsamlı; NOUN: genel olgu, evrensel düşünce, genel veri; USER: evrensel, Universal, evrensel bir, üniversal, genel

GT GD C H L M O
unless /ənˈles/ = CONJUNCTION: olmadıkça, olmazsa, -mezse; PREPOSITION: -den başka; USER: olmadıkça, sürece, takdirde, edilmiştir

GT GD C H L M O
value /ˈvæl.juː/ = NOUN: değer, önem, kıymet, ton, gerçek anlam; VERB: değer vermek, değer biçmek, değerini bilmek, paha biçmek, keşide etmek, önem vermek; USER: değer, değeri, değerini, value, değerinin

GT GD C H L M O
ve / -v/ = USER: ettik

GT GD C H L M O
very /ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel; ADVERB: çok, pek, en, tam; USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek

GT GD C H L M O
visions /ˈvɪʒ.ən/ = NOUN: vizyon, görme, görüş, hayal, görme gücü, hayal gücü, önsezi, ileriyi görme, kuruntu, görülmeye değer şey, güzel kimse; VERB: hayal gibi görmek; USER: vizyonları, vizyonlar, vizyon, vizyonlarını, vizyonu

GT GD C H L M O
walker /ˈwɔː.kər/ = NOUN: yürüteç, yaya, yürüyen kimse, yürüyüşçü, yürüme arabası; USER: yürüteç, walker, Walker'ın, yaya

GT GD C H L M O
wall /wɔːl/ = NOUN: duvar, sur, çeper, set, zar; VERB: duvarla çevirmek, ayırmak, tecrit etmek, kapatmak; USER: duvar, duvara, duvarı, duvarın, duvarının

GT GD C H L M O
want /wɒnt/ = VERB: istemek, arzulamak, arzu etmek, gerektirmek, talep etmek, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak; NOUN: arzu, ihtiyaç, yokluk, istek, gereksinim, lüzum, fakirlik, gereksinme; USER: istemek, istediğiniz, istiyorum, istiyorsanız, istiyorsunuz

GT GD C H L M O
wars /wɔːr/ = NOUN: savaş, harp, mücâdele, düşmanlık, uğraşma; VERB: savaşmak, mücâdele etmek, düşman olmak; USER: savaşlar, savaşları, savaş, savaşların, wars

GT GD C H L M O
washing /ˈwɒʃ.ɪŋ/ = NOUN: yıkama, çamaşır, yıkanma, bulaşık yıkama, ince boya, lavman, ince kaplama; ADJECTIVE: çamaşır; USER: yıkama, çamaşır, yıkanması, yıkanma

GT GD C H L M O
watched /wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek, gözkulak olmak, yolunu gözlemek, başında beklemek, nöbet tutmak; USER: izledi, izledim, izlenen, seyretti, seyrettim

GT GD C H L M O
way /weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı; USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol

GT GD C H L M O
weeping /wēp/ = ADJECTIVE: ağlayan, dökülen, gözü yaşlı, akıtan, iltihap akıtan; NOUN: ağlama; USER: ağlayan, ağlayarak, ağlıyor, ağlıyordu, ağlama

GT GD C H L M O
went /went/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak, yayılmak, bahse girmek, tükenmek, koyulmak, iddiaya girmek, işlemek, sonuçlanmak, haline gelmek, yapılmak; USER: gitti, Kimler gitmiş, gittik, gittim, Kimler, Kimler

GT GD C H L M O
what /wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi; PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri; USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir

GT GD C H L M O
where /weər/ = ADVERB: nerede, nereye, nereden; PRONOUN: yer, nere; CONJUNCTION: -dığı yere, -diği yerde; USER: nerede, nereye, burada, yerde, yere, yere

GT GD C H L M O
whose /huːz/ = PRONOUN: kimin, ki onun; USER: kimin, olan

GT GD C H L M O
why /waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye; NOUN: sebep; USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin

GT GD C H L M O
wider /waɪd/ = USER: daha geniş, geniş, geniş bir, daha geniş bir

GT GD C H L M O
will /wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim; VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek; USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek

GT GD C H L M O
wired /waɪəd/ = ADJECTIVE: telli; USER: telli, kablolu, kablolu bir

GT GD C H L M O
with /wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li; USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte

GT GD C H L M O
witness /ˈwɪt.nəs/ = NOUN: tanık, şahit, tanıklık; VERB: tanık olmak, şahit olmak, şahitlik etmek, sahne olmak, onaylamak, kabul etmek; USER: tanık, şahit, tanıklık, tanık oluyoruz, şahitlik

GT GD C H L M O
word /wɜːd/ = NOUN: kelime, sözcük, söz, haber, laf, tabir, emir, parola, vâât, bilgi, lâkırdı, lügat, iki çift lâf; VERB: söylemek, ifade etmek; USER: kelime, sözcük, sözcüğü, kelimesi, word, word

GT GD C H L M O
world /wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar; ADJECTIVE: dünya; USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında

GT GD C H L M O
worldwide /ˌwɜːldˈwaɪd/ = ADJECTIVE: dünya çapında, evrensel; USER: dünya çapında, dünyada, dünya, dünya çapındaki, çapında

GT GD C H L M O
worth /wɜːθ/ = NOUN: değer, bedel, değerli şey; ADJECTIVE: değer, değerinde, bedel, layık; VERB: değmek; USER: değer, değerinde, worth, değeri, buna değer, buna değer

GT GD C H L M O
would /wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi; USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu

GT GD C H L M O
write /raɪt/ = VERB: yazmak, yazı yazmak, mektup yazmak, kaleme almak, kâğıda dökmek, bestelemek, yazarlık yapmak; NOUN: yazı yazma; USER: yazmak, yazma, yazın, yazmaya, geç, geç

GT GD C H L M O
year /jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş; USER: yıl, yılın, yıllık, yılı, yılda, yılda

GT GD C H L M O
years /jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş; USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır

GT GD C H L M O
yelling /jel/ = NOUN: seslenme; USER: bağırıyor, bağırmaya, bağırıyordu, bağırıyorsun, bağırmak

GT GD C H L M O
you /juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz; USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi

GT GD C H L M O
your /jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin; USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da

373 words