Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge
GT
GD
C
H
L
M
O
a
GT
GD
C
H
L
M
O
able
/ˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: yetenekli, yapabilen, gücü yeten, beceri gerektiren, -ebilen;
USER: yetenekli, mümkün, edebiliyoruz, edebilmek, güçlü, güçlü
GT
GD
C
H
L
M
O
about
/əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada;
ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne;
USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda
GT
GD
C
H
L
M
O
acclaimed
/əˈkleɪm/ = VERB: alkışlamak, alkışlarla karşılamak, ilan etmek, övmek;
USER: alkışlanan, ünlü, beğenilen, beğeni toplayan, takdir
GT
GD
C
H
L
M
O
after
/ˈɑːf.tər/ = ADVERB: sonra, ardından, daha sonra, arkasından;
PREPOSITION: sonra, ardından, peşinden, izleyen, arkasından, göre, -den sonra;
ADJECTIVE: sonraki, izleyen, sonra gelen;
CONJUNCTION: -dikten sonra;
USER: sonra, sonrası, sonrasında, ardından
GT
GD
C
H
L
M
O
age
/eɪdʒ/ = NOUN: yaş, çağ, yaşlılık, devir, asır, reşit olma, erginlik;
VERB: yaşlandırmak, yaşlanmak, ihtiyarlamak, yıpratmak, kocamak;
USER: yaş, yaşı, yaşın, yaşına, yaşını
GT
GD
C
H
L
M
O
alarming
/əˈlɑː.mɪŋ/ = ADJECTIVE: korkutucu, panik yaratan, telaşlandıran;
USER: korkutucu, endişe verici, alarm, endişe verici bir, alarm verici
GT
GD
C
H
L
M
O
all
/ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep;
NOUN: hepsi, herkes;
ADVERB: hepsi, tamamen, hep;
PRONOUN: hepsi, herkes, her şey;
USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını
GT
GD
C
H
L
M
O
almost
/ˈɔːl.məʊst/ = ADVERB: neredeyse, hemen hemen, adeta, yaklaşık olarak, az kalsın, az daha;
USER: neredeyse, hemen hemen, hemen, yaklaşık, adeta, adeta
GT
GD
C
H
L
M
O
alone
/əˈləʊn/ = ADJECTIVE: yalnız, tek başına, kimsesiz;
ADVERB: yalnız, tek başına, yalnız başına, bir başına;
USER: tek başına, yalnız, başına, sadece, tek, tek
GT
GD
C
H
L
M
O
already
/ɔːlˈred.i/ = ADVERB: zaten, önceden, şimdiden, çoktan, bile;
USER: zaten, önceden, önce, şimdiden, çoktan, çoktan
GT
GD
C
H
L
M
O
amassed
/əˈmæs/ = VERB: biriktirmek, toplamak, yığmak;
USER: topladığı, topladı, edindiğimize, amassed
GT
GD
C
H
L
M
O
an
GT
GD
C
H
L
M
O
and
/ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de;
USER: ve, ile, ile
GT
GD
C
H
L
M
O
apparent
/əˈpær.ənt/ = ADJECTIVE: açık, belli, bariz, anlaşılır, aşikâr, ortada, besbelli, görünüşte olan;
USER: açık, belli, belirgin, görünür, görünen, görünen
GT
GD
C
H
L
M
O
applause
/əˈplɔːz/ = NOUN: alkış, beğeni;
USER: alkış, alkışlar, alkışlarla, alkışları, applause
GT
GD
C
H
L
M
O
are
/ɑːr/ = NOUN: ar;
USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
around
/əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada;
PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı;
USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında
GT
GD
C
H
L
M
O
article
/ˈɑː.tɪ.kl̩/ = NOUN: makale, madde, yazı, eşya, nesne, fıkra, bent, şey;
VERB: sözleşmeyle bağlamak, çırak olarak vermek;
USER: makale, makalede, makaleyi, makalenin
GT
GD
C
H
L
M
O
artifacts
/ˈɑː.tɪ.fækt/ = NOUN: yapay doku, insan eliyle yapılmış şey, ilk insanların yaptığı sanat eseri;
USER: eserler, eser, eserleri, eserlerin, eşya
GT
GD
C
H
L
M
O
artificial
/ˌɑː.tɪˈfɪʃ.əl/ = ADJECTIVE: yapay, suni, yapma, takma, sahte, yapmacık, eğreti;
USER: yapay, suni, yapay bir, yapma
GT
GD
C
H
L
M
O
as
/əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken;
PRONOUN: gibi;
CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken;
USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
astonishing
/əˈstɒn.ɪ.ʃɪŋ/ = ADJECTIVE: şaşırtıcı, hayret verici, şaşılacak;
USER: şaşırtıcı, şaşırtıcıdır, hayret, hayret verici, şaşırtıcı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
at
/ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a;
NOUN: savaşçı, asker, eyt;
USER: de, az, at, okuyun, azından, azından
GT
GD
C
H
L
M
O
audio
/ˈɔː.di.əʊ/ = ADJECTIVE: ses, işitsel, işitme;
USER: ses, Audio, sesli, Görsel, müzik
GT
GD
C
H
L
M
O
away
/əˈweɪ/ = ADVERB: uzak, uzakta, uzağa, yok, durmadan, bir yana, devamlı;
ADJECTIVE: deplasmanda, rakip sahada;
NOUN: deplasman maçı;
USER: uzak, uzakta, uzaklıkta, uzaklıktadır, away, away
GT
GD
C
H
L
M
O
back
/bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt;
ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki;
ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe;
USER: geri, arka, tekrar, sırt, back
GT
GD
C
H
L
M
O
bad
/bæd/ = ADJECTIVE: kötü, fena, bozuk, berbat, çürük, terbiyesiz, rahatsız, sahte, sert, küfürlü;
NOUN: zarar, şanssızlık;
USER: kötü, kötü bir, bad, fena, bozuk
GT
GD
C
H
L
M
O
ball
/bɔːl/ = NOUN: top, bilye, balo, küre, yumak, yuvar, gülle, top oyunu, ilaç, misket, top mermisi;
VERB: top yapmak, yumak yapmak, fişek atmak, sikmek;
USER: top, topu, topa, Bilyalı, ball
GT
GD
C
H
L
M
O
based
/-beɪst/ = ADJECTIVE: merkezli, kurulmuş, bulunan, yerleşik, dayanmış, tesis edilmiş;
USER: merkezli, göre, dayalı, esas, temel
GT
GD
C
H
L
M
O
be
/biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek;
USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu
GT
GD
C
H
L
M
O
because
/bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için;
USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni
GT
GD
C
H
L
M
O
become
/bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek;
USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur
GT
GD
C
H
L
M
O
becoming
/bɪˈkʌm.ɪŋ/ = ADJECTIVE: yakışan, uygun, yerinde, yakışık alır, güzel duran;
USER: olma, hale, haline, haline geliyor, hale geliyor
GT
GD
C
H
L
M
O
befitting
/bɪˈfɪt/ = ADJECTIVE: yakışır, uygun, yerinde, yakışık alır;
USER: yakışır, yakışan, yaraşır, yakışır bir, yakışanı
GT
GD
C
H
L
M
O
better
/ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel;
ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi;
VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek;
NOUN: daha iyisi, üstün kimse;
USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
bias
/ˈbaɪ.əs/ = NOUN: önyargı, eğilim, sapma, verev, peşin hüküm, meyil, yanılma;
ADJECTIVE: çapraz, meyilli, verev;
ADVERB: verev olarak, meyilli olarak;
USER: önyargı, eğilim değeri, eğilim, yanlılık, bias
GT
GD
C
H
L
M
O
bible
/ˈbaɪ.bl̩/ = NOUN: İncil, Kutsal Kitap, Mukaddes Kitap, Tevrat ile İncil, Kaynak Kitap, Başvurulan Kitap;
USER: İncil, bible, Kutsal Kitap, İncil'de, Kutsal Kitabı
GT
GD
C
H
L
M
O
bibliomania
= NOUN: kitap düşkünlüğü, bibliyomani;
USER: bibliyomani, kitap düşkünlüğü, bibliomania, düşkünlüğü,
GT
GD
C
H
L
M
O
bibliophile
/ˈbɪb.li.ə.faɪl/ = NOUN: bibliyofil, kitapsever, kitap hastası;
USER: kitapsever, bibliophile, bibliyofil, kitap hastası, kitapseverlere
GT
GD
C
H
L
M
O
billion
/ˈbɪl.jən/ = NOUN: milyar;
USER: milyar, milyar ABD, milyar dolar
GT
GD
C
H
L
M
O
billions
/ˈbɪl.jən/ = NOUN: milyar;
USER: milyarlarca, milyar, milyarlar, milyonlarca
GT
GD
C
H
L
M
O
books
/bʊk/ = NOUN: kitap, defter, liste, senaryo, libretto, opera metni;
VERB: ayırtmak, rezervasyon yapmak, ayırmak, kaydetmek, deftere işlemek, yer ayırmak, tutmak;
USER: kitaplar, kitap, kitapları, Books, kitapların, kitapların
GT
GD
C
H
L
M
O
brimming
/brɪm/ = VERB: ağzına kadar dolu olmak;
USER: dolu, trimming, dolup taşmaktadır, brimming
GT
GD
C
H
L
M
O
building
/ˈbɪl.dɪŋ/ = NOUN: bina, inşa, yapı, inşaat, kurma, inşa etme, apartman;
USER: bina, yapı, binanın, binada, inşaat
GT
GD
C
H
L
M
O
business
/ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu;
USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari
GT
GD
C
H
L
M
O
businesses
/ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu;
USER: işletmeler, işletmelerin, iş, işletme, işletmelere
GT
GD
C
H
L
M
O
but
/bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki;
ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa;
NOUN: itiraz, karşı çıkma;
USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı
GT
GD
C
H
L
M
O
by
/baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan;
ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara;
USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından
GT
GD
C
H
L
M
O
called
/kɔːl/ = ADJECTIVE: adlı, denilen;
USER: denilen, adlı, denir, adlandırılan, adı, adı
GT
GD
C
H
L
M
O
can
/kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek;
VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak;
USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince
GT
GD
C
H
L
M
O
capabilities
/ˌkāpəˈbilitē/ = NOUN: yetenek, kapasite, kabiliyet, güç, iktidar;
USER: yetenekleri, yeteneklerini, özellikleri, yetenekler, özelliklerini
GT
GD
C
H
L
M
O
change
/tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek;
NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa;
USER: değiştirmek, değiştirebilirsiniz, değiştirin, değiştirme, değiştirebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
changed
/tʃeɪndʒd/ = ADJECTIVE: değiştirilmiş, değişmiş;
USER: değişmiş, değiştirilmiş, değişti, değiştirildi, değiştirilebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
cheering
/ˈtʃɪə.rɪŋ/ = VERB: neşelendirmek, alkışlamak, teşvik etmek, keyiflendirmek, avutmak, teselli etmek, ferahlamak, sevinçle bağırmak, neşeli sesler çıkarmak;
USER: tezahürat, cheering, tezahüratlar
GT
GD
C
H
L
M
O
chinese
/ˈtʃaɪ.nə/ = ADJECTIVE: Çin, Çin ile ilgili;
NOUN: Çince, Çinli;
USER: Çin, Çince, chinese, Çinli, cin
GT
GD
C
H
L
M
O
chunk
/tʃʌŋk/ = NOUN: yığın, külçe, topak, kocaman parça, tıknaz ve güçlü adam, bodur ama güçlü hayvan;
USER: yığın, bir yığın, parça, öbek, chunk
GT
GD
C
H
L
M
O
cities
/ˈsɪt.i/ = NOUN: şehir, kent, şehir halkı, büyük kasaba;
USER: şehirler, şehirde, şehirde yorumlar, şehirlerdeki, şehirlerde, şehirlerde
GT
GD
C
H
L
M
O
climate
/ˈklaɪ.mət/ = NOUN: iklim, hava, çevre, şartlar, bölge;
USER: iklim, iklimi, klima, iklime, hava
GT
GD
C
H
L
M
O
collector
/kəˈlek.tər/ = NOUN: toplayıcı, kolektör, koleksiyoncu, tahsildar, toplayan kimse, yardım toplayan kimse;
USER: toplayıcı, kolektör, kollektör, koleksiyoncu, toplama
GT
GD
C
H
L
M
O
common
/ˈkɒm.ən/ = ADJECTIVE: ortak, yaygın, genel, bilinen, müşterek, sıradan, adi, olağan, alışılagelmiş, bayağı, kaba, alelâde, kaba saba;
NOUN: meydan, halka açık yer, park;
USER: ortak, yaygın, sık, ortak bir, genel, genel
GT
GD
C
H
L
M
O
companies
/ˈkʌm.pə.ni/ = NOUN: şirket, ortaklık, eşlik, arkadaşlık, bölük, misafir, topluluk, birlik, toplantı, tayfa;
USER: şirketleri, şirketler, şirketlerin, şirket, şirketlerinin
GT
GD
C
H
L
M
O
conference
/ˈkɒn.fər.əns/ = NOUN: konferans, toplantı, kongre, görüşme, birlik, lig;
USER: konferans, toplantısında, konferansı, konferansa, toplantısı
GT
GD
C
H
L
M
O
conversation
/ˌkɒn.vəˈseɪ.ʃən/ = NOUN: konuşma, görüşme, sohbet, söyleşi, cinsel birleşme;
USER: konuşma, görüşme, sohbet, konuşmayı, konuşmanın, konuşmanın
GT
GD
C
H
L
M
O
country
/ˈkʌn.tri/ = NOUN: ülke, memleket, köy, taşra, arazi, sayfiye, toprak, diyar;
ADJECTIVE: kırsal, köy, taşra, taşraya ait;
USER: ülke, ülkenin, ülkede, ülkeye, ülkedeki
GT
GD
C
H
L
M
O
covets
/ˈkʌv.ɪt/ = VERB: imrenmek, gıpta etmek, gözü kalmak, çok istemek;
USER: göz diker, imrenen, covets, imrendiği,
GT
GD
C
H
L
M
O
created
/kriˈeɪt/ = VERB: oluşturmak, yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak, neden olmak, yetki vermek;
USER: oluşturulan, oluşturulur, oluşturulmuş, oluşturuldu, oluşturduğunuz, oluşturduğunuz
GT
GD
C
H
L
M
O
crowd
/kraʊd/ = NOUN: kalabalık, topluluk, sürü, yığın, izdiham, cemaat, çokluk, arkadaş grubu;
VERB: toplanmak, sıkıştırmak, doldurmak, üşüşmek, ısrar etmek, bıktırmak;
USER: kalabalık, kulis, kalabalığın, kulis Müsabaka, kalabalığı
GT
GD
C
H
L
M
O
crowds
/kraʊd/ = NOUN: kalabalık, topluluk, sürü, yığın, izdiham, cemaat, çokluk, arkadaş grubu;
VERB: toplanmak, sıkıştırmak, doldurmak, üşüşmek, ısrar etmek, bıktırmak;
USER: kalabalıklar, kalabalık, kalabalıktan, kalabalığından, kalabalıkları
GT
GD
C
H
L
M
O
crying
/ˈkraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ağlayan, apaçık, acil, göze çarpan, iğrenç, ivedi;
USER: ağlayan, ağlama, ağlıyor, ağlayarak, ağlamaya
GT
GD
C
H
L
M
O
curate
/ˈkjʊə.rət/ = NOUN: papaz yardımcısı;
USER: papaz yardımcısı, papaz, küratörlüğünü, papazıyım, barındırmalarına
GT
GD
C
H
L
M
O
day
/deɪ/ = NOUN: gün, gündüz, zaman, dönem;
USER: gün, günü, günlük, günün, günde, günde
GT
GD
C
H
L
M
O
days
/deɪ/ = NOUN: günler;
USER: günler, gün, günü, günde, günlerde, günlerde
GT
GD
C
H
L
M
O
deadly
/ˈded.li/ = ADJECTIVE: ölümcül, öldürücü, ölüm, ölümüne, amansız, çok, müthiş;
ADVERB: ölesiye, son derece, ölü gibi bir halde;
USER: ölümcül, ölümcül bir, öldürücü, deadly, ölüm
GT
GD
C
H
L
M
O
deafening
/ˈdef.ən.ɪŋ/ = ADJECTIVE: sağır eden, sağırlaştıran;
USER: sağır eden, sağır edici, sağır, kulakları sağır, sağır edici bir
GT
GD
C
H
L
M
O
decorate
/ˈdek.ə.reɪt/ = VERB: süslemek, dekore etmek, bezemek, süsleyip püslemek, donatmak, boyamak, dekor olmak;
USER: süslemek, dekore, süslemeleri, süsleyin, dekorasyon
GT
GD
C
H
L
M
O
determines
/dɪˈtɜː.mɪn/ = VERB: belirlemek, saptamak, kararlaştırmak, sabitleştirmek, neden olmak, karara varmak, karara bağlanmak;
USER: belirler, belirleyen, tespit, belirlemektedir, karar
GT
GD
C
H
L
M
O
devoted
/dɪˈvəʊ.tɪd/ = ADJECTIVE: sadık, özverili, fedakâr, bağlı, üzerine titreyen;
USER: sadık, ayrılmış, adamış, ayrılmıştır, adanmış
GT
GD
C
H
L
M
O
digital
/ˈdɪdʒ.ɪ.təl/ = ADJECTIVE: dijital, sayısal, parmakla yapılan, parmağa ait;
NOUN: tuş;
USER: dijital, Digital, sayısal, dijital fotoğraf
GT
GD
C
H
L
M
O
disease
/dɪˈziːz/ = NOUN: hastalık, rahatsızlık, illet;
USER: hastalık, hastalığı, hastalığın, hastalıktır, hastalığının
GT
GD
C
H
L
M
O
don
/dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek;
NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman;
USER: don, değil, öyle, yapma, yapma
GT
GD
C
H
L
M
O
down
/daʊn/ = ADVERB: aşağı, aşağıya, aşağıda, altına, altında, azalarak;
PREPOSITION: aşağısında, aşağıya doğru, boyunca;
ADJECTIVE: aşağıya doğru;
VERB: indirmek;
NOUN: kuştüyü;
USER: aşağı, aşağıya, basılı, down, aşağı doğru
GT
GD
C
H
L
M
O
dress
/dres/ = NOUN: elbise, kıyafet, giyim, giysi, kılık, üst baş;
VERB: giyinmek, giydirmek, süslemek, giymek, şekil vermek, giydirip kuşatmak, resmi giyinmek, gece elbisesi giymek, pansuman yapmak, hizalanmak;
USER: elbise, giyinmek, giydirmece, dress, giydirmek
GT
GD
C
H
L
M
O
editions
/ɪˈdɪʃ.ən/ = NOUN: baskı, yayın, tiraj;
USER: sürümleri, sürümlerinde, sürümler, sürümü, sürümlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
electricity
/ilekˈtrisitē,ˌēlek-/ = NOUN: elektrik, elektrik akımı;
USER: elektrik, elektriğin, elektriği, elektrik enerjisi, elektriğe
GT
GD
C
H
L
M
O
emotions
/ɪˈməʊ.ʃən/ = NOUN: duygu, heyecan, his, duygulanma;
USER: duygular, duyguları, duygu, duyguların, duygularını
GT
GD
C
H
L
M
O
enchanting
/enˈCHant/ = ADJECTIVE: büyüleyici, etkileyici, sihirli, mest eden;
USER: büyüleyici, büyüleyici bir, enchanting, etkileyici
GT
GD
C
H
L
M
O
english
/ˈɪŋ.ɡlɪʃ/ = NOUN: İngilizce, İngilizler, İngiliz halkı;
ADJECTIVE: İngilizce, İngiliz, İngiltere;
USER: İngilizce, English, İngiliz, turkish, İngiliz kahvaltısı, İngiliz kahvaltısı
GT
GD
C
H
L
M
O
enigma
/ɪˈnɪɡ.mə/ = NOUN: bilmece, muamma, gizem, esrar, anlaşılmaz kimse;
USER: bilmece, Enigma, muamma, muammadır, bilmece olduğunu
GT
GD
C
H
L
M
O
enough
/ɪˈnʌf/ = ADJECTIVE: yeterli, yeter, kâfi;
ADVERB: yeterince, yeteri kadar;
NOUN: yeter, yeterli miktar;
USER: yeterli, yeterince, kadar, yeteri kadar, yeterlidir, yeterlidir
GT
GD
C
H
L
M
O
entrepreneur
/ˌɒn.trə.prəˈnɜːr/ = NOUN: girişimci, müteahhit, eğlence düzenleyicisi;
USER: girişimci, girişimcinin, bir girişimci, girişimcisi
GT
GD
C
H
L
M
O
epic
/ˈep.ɪk/ = ADJECTIVE: epik, destansı, kahramanca;
NOUN: destan, epope, destan tarzı oyun;
USER: epik, destansı, destan, epic, destansı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
etched
/etʃ/ = VERB: oymak, asitle hakketmek, hakketmek, kabartma yapmak, yeretmek, iz bırakmak;
USER: kazınmış, etched, oyulmuş, kabartma, yakılmış,
GT
GD
C
H
L
M
O
ever
/ˈev.ər/ = ADVERB: hiç, asla, giderek, her zaman, hep, daima, gitgide, olabildiğince;
USER: hiç, şimdiye kadar, her zamankinden, şimdiye, zamankinden, zamankinden
GT
GD
C
H
L
M
O
excited
/ɪkˈsaɪ.tɪd/ = ADJECTIVE: heyecanlı, uyarılmış, heyecanlanmış, coşkulu, telaşlı, hararetli;
USER: heyecanlı, heyecan, uyarılmış, heyecanlıyız, heyecanlıyım
GT
GD
C
H
L
M
O
exhibits
/ɪɡˈzɪb.ɪt/ = NOUN: sergi, sergilenen şey, ibraz edilen belge;
USER: sergiler, sergileyen, sergi, sergileri, sergilenen
GT
GD
C
H
L
M
O
explains
/ɪkˈspleɪn/ = VERB: açıklamak, anlatmak, açıklama yapmak, izah etmek, hesap vermek;
USER: açıklar, açıklıyor, açıklanmaktadır, açıklamaktadır, anlatıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
exquisitely
/ɪkˈskwɪz.ɪt/ = USER: zarif, zarif bir, özenle, zarifçe, zarif bir şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
fall
/fɔːl/ = VERB: düşmek, yıkılmak, dökülmek, devrilmek, inmek;
NOUN: sonbahar, düşüş, düşme, dökülme, yıkılma, döküm, çöküş;
USER: düşmek, sonbahar, düşüş, düşme, düşmeye
GT
GD
C
H
L
M
O
fascinated
/ˈfasəˌnāt/ = ADJECTIVE: büyülenmiş, ağzı açık kalmış;
USER: büyülenmiş, hayran, büyülüyor, adeta büyüledi, büyüledi
GT
GD
C
H
L
M
O
firm
/fɜːm/ = NOUN: firma, şirket;
ADJECTIVE: sağlam, sert, kesin, sıkı, sabit, katı, emin, kararlı;
VERB: pekiştirmek;
ADVERB: sıkıca;
USER: firma, firması, firmanın, sağlam, şirket
GT
GD
C
H
L
M
O
first
/ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen;
ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce;
NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey;
USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle
GT
GD
C
H
L
M
O
five
/faɪv/ = USER: beş
GT
GD
C
H
L
M
O
food
/fuːd/ = NOUN: gıda, yiyecek, yemek, yiyecekler, besin, yem;
USER: gıda, Yemek, Yiyecek, Food, yemekleri, yemekleri
GT
GD
C
H
L
M
O
for
/fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle;
CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira;
USER: için, boyunca, for, üzere, üzere
GT
GD
C
H
L
M
O
forms
/fɔːm/ = USER: formlar, formları, form, biçimleri, şekillerde, şekillerde
GT
GD
C
H
L
M
O
from
/frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri;
USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan
GT
GD
C
H
L
M
O
full
/fʊl/ = ADJECTIVE: tam, dolu, geniş, tok, bol, meşgul, öz, etine dolgun, balıketi, elinden gelenin en iyisi, son;
NOUN: doluluk, dolu şey, son had;
VERB: yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek;
USER: tam, dolu, tam bir, tüm, hizmetlere tam
GT
GD
C
H
L
M
O
future
/ˈfjuː.tʃər/ = NOUN: gelecek, istikbal, gelecek zaman, gelecekte olacak şey, vadeli sözleşme;
ADJECTIVE: gelecek, ilerideki, ileriki, müstakbel, vadeli;
USER: gelecek, gelecekte, gelecekteki, geleceği, geleceğe
GT
GD
C
H
L
M
O
geeky
/ˈɡiː.ki/ = USER: geeky, sersem, delilerine özgü
GT
GD
C
H
L
M
O
get
/ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek;
USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın
GT
GD
C
H
L
M
O
gets
/ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek;
USER: alır, olur, gets
GT
GD
C
H
L
M
O
giant
/ˈdʒaɪ.ənt/ = NOUN: dev;
ADJECTIVE: dev, kocaman, dev gibi, çok büyük, koskocaman;
USER: dev, devi, dev bir, devasa, kocaman
GT
GD
C
H
L
M
O
gives
/ɡɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek;
USER: verir, sağlar, veren, veriyor, vermektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
glass
/ɡlɑːs/ = NOUN: cam, bardak, kadeh, ayna, mercek, büyüteç, sırça, gözlük camı;
VERB: cam gibi yapmak, cam kaba koymak, cam takmak;
USER: cam, bardak, camı, kadeh, camın
GT
GD
C
H
L
M
O
global
/ˈɡləʊ.bəl/ = ADJECTIVE: global, dünya çapında, evrensel, küre biçiminde;
USER: global, küresel, genel, dünya, küresel bir
GT
GD
C
H
L
M
O
glowing
/ˈɡləʊ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: parlak, coşkulu, hararetli, kızgın, canlı, heyecanlı;
USER: parlak, parlayan, parlak bir, parlayan bir, ışıldayan
GT
GD
C
H
L
M
O
glows
/ɡləʊ/ = VERB: parlamak, kızarmak, yanmak, kıpkırmızı olmak, korlaşmak, kızıllaşmak, coşmak;
USER: parlıyor, yanar, ışımalar, parlar, yanıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
go
/ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak;
NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme;
USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam
GT
GD
C
H
L
M
O
goal
/ɡəʊl/ = NOUN: gol, hedef, amaç, kale, sayı, erek, ideal;
USER: hedef, amaç, gol, çok gol, hedefi
GT
GD
C
H
L
M
O
good
/ɡʊd/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, çok, yararlı, sağlam, uslu, hayırlı, emin, sağlığa yararlı, dolu dolu;
ADVERB: oldukça;
NOUN: hayır;
USER: iyi, iyi bir, good, güzel, güzel
GT
GD
C
H
L
M
O
grade
/ɡreɪd/ = NOUN: sınıf, derece, kalite, kademe, seviye, düzey, başarı notu, eğim, rütbe, aşama, basamak;
VERB: derecelendirmek;
USER: sınıf, dereceli, notu, kalite, derece
GT
GD
C
H
L
M
O
grueling
/ˈɡruː.ə.lɪŋ/ = ADJECTIVE: yorucu, eziyetli, sıkıntılı, zahmetli, işkenceli;
NOUN: işkence, yorucu şey, zorluk, meşakkat, zahmet, ağır ceza, ağır iş;
USER: yorucu, işkence, zahmetli, eziyetli, yorucu şey
GT
GD
C
H
L
M
O
gutenberg
= USER: gutenberg, Gutenberg'in
GT
GD
C
H
L
M
O
harnessing
= VERB: koşum takmak, koşmak, kullanmak;
USER: sokmak, sayılmasıydı, kullanıma sokmak, kullanımları özellikle,
GT
GD
C
H
L
M
O
has
/hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
have
/hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas;
USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması
GT
GD
C
H
L
M
O
he
/hiː/ = PRONOUN: o, kendisi;
NOUN: erkek;
USER: o, diye, onun, de, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
helmet
/ˈhel.mət/ = NOUN: kask, miğfer, başlık, tolga;
USER: kask, kaskı, helmet, miğfer, başlık
GT
GD
C
H
L
M
O
her
/hɜːr/ = PRONOUN: onu, onun, ona, o, kendisi, kendine;
USER: onu, onun, ona, kendi, onunla
GT
GD
C
H
L
M
O
hidden
/ˈhɪd.ən/ = ADJECTIVE: gizli, gizlenmiş, saklı, kuytu;
USER: gizlenmiş, gizli, gizli bir, hidden, saklı
GT
GD
C
H
L
M
O
high
/haɪ/ = ADJECTIVE: yüksek, üst, büyük, üstün, ileri, aşırı, yüce, önemli, yukarı;
ADVERB: yükseğe, yüksekte;
NOUN: lise;
USER: yüksek, yüksek bir, üst, high
GT
GD
C
H
L
M
O
him
/hɪm/ = PRONOUN: onu, ona, o, kendine, kendi;
USER: onu, ona, onun, onunla, kendisine, kendisine
GT
GD
C
H
L
M
O
himself
/hɪmˈself/ = PRONOUN: kendini, kendisi, kendisini, kendi, kendine, bizzat, kendinde;
USER: kendini, kendisi, kendisini, kendi, kendine
GT
GD
C
H
L
M
O
his
/hɪz/ = PRONOUN: onun, onunki;
USER: onun, yaptığı, kendi, kendi
GT
GD
C
H
L
M
O
holds
/həʊld/ = USER: tutar, tutan, sahip, sahiptir, Kurabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
hope
/həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti;
VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek;
USER: umut, umuyoruz, umuyorum, umarım, istiyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
hours
/aʊər/ = NOUN: mesai saatleri;
USER: saat, sonrası, saatler, saatleri, saati, saati
GT
GD
C
H
L
M
O
how
/haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda;
NOUN: yöntem, yapma yöntemi;
USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır
GT
GD
C
H
L
M
O
human
/ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu;
ADJECTIVE: insan, insani, beşeri;
USER: insan, insani, insanın, beşeri
GT
GD
C
H
L
M
O
hunger
/ˈhʌŋ.ɡər/ = NOUN: açlık, arzu, özlem, istek;
VERB: hasret çekmek, aç bırakmak, özlemek;
USER: açlık, açlığı, açlıktan, açlığın, açlığa
GT
GD
C
H
L
M
O
hysterical
/hɪˈster.ɪ.kəl/ = ADJECTIVE: isterik;
USER: isterik, histerik, hysterical, histerik bir, isterik bir
GT
GD
C
H
L
M
O
i
/aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I;
USER: ben, i, ı, bir
GT
GD
C
H
L
M
O
idea
/aɪˈdɪə/ = NOUN: fikir, düşünce, görüş, amaç, plan, kanı, niyet;
USER: fikir, fikri, bir fikir, fikrim, fikirdir, fikirdir
GT
GD
C
H
L
M
O
if
/ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa;
NOUN: şart, şüphe, belirsizlik;
USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda
GT
GD
C
H
L
M
O
illustrated
/ˈɪl.ə.streɪt/ = ADJECTIVE: resimli, örneklendirilmiş;
USER: resimli, gösterildiği, Gösterilen, resimde gösterildiği, resimde
GT
GD
C
H
L
M
O
imagination
/ɪˌmædʒ.ɪˈneɪ.ʃən/ = NOUN: hayal, hayal gücü, imgelem, tasavvur, hayal etme, kuruntu;
USER: hayal, hayal gücü, hayal gücünü, hayal gücünün, hayal gücünüzü
GT
GD
C
H
L
M
O
imagine
/ɪˈmædʒ.ɪn/ = VERB: düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, düşlemek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak;
USER: hayal etmek, düşünmek, hayal, düşünün, tahmin
GT
GD
C
H
L
M
O
importantly
/ɪmˈpɔː.tənt/ = USER: önemlisi, da önemlisi, önemlisi de
GT
GD
C
H
L
M
O
in
/ɪn/ = ADVERB: içinde;
PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri;
ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde;
USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in
GT
GD
C
H
L
M
O
including
/ɪnˈkluː.dɪŋ/ = PREPOSITION: dahil, kapsayan;
ADJECTIVE: içeren;
USER: dahil, dahil olmak üzere, dahil olmak, gibi, içeren, içeren
GT
GD
C
H
L
M
O
influential
/ˌinflo͞oˈenCHəl/ = ADJECTIVE: etkili, nüfuzlu, sözü geçen, tesirli;
USER: etkili, etkili bir, etkin, nüfuzlu, etkileyici
GT
GD
C
H
L
M
O
intellectual
/ˌintlˈekCHo͞oəl/ = NOUN: entellektüel, aydın, aydın kimse;
ADJECTIVE: entellektüel, zihinsel, aydın, zeki;
USER: entellektüel, zihinsel, fikri, entelektüel, düşünsel
GT
GD
C
H
L
M
O
intensity
/ɪnˈten.sɪ.ti/ = NOUN: yoğunluk, şiddet, güç, gerilim, koyuluk, çarpıcılık;
USER: yoğunluk, yoğunluğu, yoğunluğunu, şiddeti, yoğunluklu
GT
GD
C
H
L
M
O
into
/ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye;
USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru
GT
GD
C
H
L
M
O
inventor
/ɪnˈven.tər/ = NOUN: mucit, yaratıcı, bulan kimse;
USER: mucit, mucidi, buluş, inventor, icat
GT
GD
C
H
L
M
O
is
/ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup
GT
GD
C
H
L
M
O
it
/ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse;
NOUN: cinsel ilişki;
USER: o, onu, bu, bunu, it, it
GT
GD
C
H
L
M
O
its
/ɪts/ = PRONOUN: onun, kendi, onunki;
USER: kendi, onun, olan, da, de, de
GT
GD
C
H
L
M
O
itself
/ɪtˈself/ = PRONOUN: kendisi, kendini, kendi, bizzat, sadece;
USER: kendisi, kendini, kendisini, kendi, kendisine
GT
GD
C
H
L
M
O
jay
/dʒeɪ/ = NOUN: alakarga, kestane kargası, önüne bakmayan kimse, dikkatsiz tip;
USER: alakarga, jay
GT
GD
C
H
L
M
O
job
/dʒɒb/ = NOUN: iş, görev, meslek, suç, kârlı iş, tip, estetik ameliyat;
ADJECTIVE: iş;
VERB: iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya vermek;
USER: iş, işi, işini, bir iş, anki iş
GT
GD
C
H
L
M
O
just
/dʒʌst/ = ADVERB: sadece, yalnızca, tam, az önce, henüz, şimdi, yalnız, sade;
ADJECTIVE: adil, tam, haklı, doğru;
USER: sadece, hemen, yalnızca, adil, gibi, gibi
GT
GD
C
H
L
M
O
language
/ˈlæŋ.ɡwɪdʒ/ = NOUN: dil, lisan, mesleki dil;
USER: dil, dili, dile, dilde, dilini, dilini
GT
GD
C
H
L
M
O
languages
/ˈlæŋ.ɡwɪdʒ/ = NOUN: dil, lisan, mesleki dil;
USER: dil, dilleri, dillerde, diller, dilde
GT
GD
C
H
L
M
O
largest
/lɑːdʒ/ = USER: büyük, en büyük, en, en
GT
GD
C
H
L
M
O
latin
/ˈlæt.ɪn/ = NOUN: Latin, Latince;
ADJECTIVE: Latin, Latinceye ait, Romen-katolik;
USER: Latin, latince
GT
GD
C
H
L
M
O
laughter
/ˈlɑːf.tər/ = NOUN: kahkaha, gülme, gülüş;
USER: kahkaha, Gülüşmeler, Kahkahalar, gülme, gülmekten
GT
GD
C
H
L
M
O
law
/lɔː/ = NOUN: hukuk, yasa, kanun, kural, dava, ilke, yasal çözüm;
USER: hukuk, yasa, kanun, hakları, hukuku
GT
GD
C
H
L
M
O
leaders
/ˈliː.dər/ = NOUN: lider, önder, baş, başmakale, önayak, müşteri çeken ucuz mal;
USER: liderleri, liderler, liderlerinin, liderlerin, lider
GT
GD
C
H
L
M
O
learn
/lɜːn/ = VERB: öğrenmek, haber almak;
USER: öğrenmek, bilgi, fazla bilgi, bilgi edinmek, Öğreniyorum, Öğreniyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
learned
/ˈlɜː.nɪd/ = ADJECTIVE: bilgili, bilgin, bilge, alim;
USER: öğrendim, öğrenilen, öğrendi, öğrenmiş, öğrenildi, öğrenildi
GT
GD
C
H
L
M
O
learning
/ˈlɜː.nɪŋ/ = NOUN: öğrenme, bilgi, bilim, ilim;
USER: öğrenme, öğrenmek, öğrenim, öğrenmeye, öğrenmenin, öğrenmenin
GT
GD
C
H
L
M
O
lent
/lent/ = NOUN: paskalya öncesi perhiz;
USER: ödünç, ödünç verilen, ödünç verdi, lent, vermiştir, vermiştir
GT
GD
C
H
L
M
O
let
/let/ = NOUN: let, engel, kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, teniste yeniden servis atma nedeni;
VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ihale etmek, kiraya vermek, ses çıkarmamak, kiraya verilmek, meydan vermek, -dirmek, -dürmek;
USER: let, izin, sağlar, bildirin, izin ver
GT
GD
C
H
L
M
O
levy
/ˈlev.i/ = NOUN: haciz, icra, zorla toplama, vergi koyma, zorla askere alma;
VERB: zorla toplamak, toplamak, askere almak, el koymak, haczetmek;
USER: haciz, vergi, vergisi, artırımı, levy
GT
GD
C
H
L
M
O
library
/ˈlaɪ.brər.i/ = NOUN: kütüphane, kitaplık, çalışma odası;
USER: kütüphane, kütüphanesi, kitaplığı, kitaplık, kütüphanede
GT
GD
C
H
L
M
O
life
/laɪf/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık;
USER: hayat, yaşam, ömrü, hayatı, hayatın, hayatın
GT
GD
C
H
L
M
O
like
/laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı;
ADVERB: gibi, benzer;
PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı;
NOUN: benzer;
VERB: beğenmek;
CONJUNCTION: sanki;
USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle
GT
GD
C
H
L
M
O
likely
/ˈlaɪ.kli/ = ADVERB: muhtemelen, büyük ihtimalle, galiba;
ADJECTIVE: olası, muhtemel, mümkün, uygun, mantıklı, inandırıcı;
USER: muhtemelen, olasılıkla, büyük olasılıkla, muhtemeldir, olası
GT
GD
C
H
L
M
O
listen
/ˈlɪs.ən/ = VERB: dinlemek, kulak asmak;
USER: dinlemek, dinle, dinleyin, dinleyebilirsiniz, dinleme, dinleme
GT
GD
C
H
L
M
O
literally
/ˈlɪt.ər.əl.i/ = ADVERB: harfi harfine;
USER: harfi harfine, tam anlamıyla, anlamıyla, kelimenin tam anlamıyla, gerçekten
GT
GD
C
H
L
M
O
loudly
/ˈlaʊd.li/ = ADVERB: yüksek sesle, gürültüyle;
USER: yüksek sesle, sesle, gürültüyle
GT
GD
C
H
L
M
O
lucky
/ˈlʌk.i/ = ADJECTIVE: şanslı, uğurlu, tâlihli;
USER: şanslı, şanslıyız, lucky, şanslıysanız, şanslı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
machine
/məˈʃiːn/ = NOUN: makine, mekanizma;
VERB: makine ile yapmak;
USER: makine, makinesi, makinenin, makinası, makinede
GT
GD
C
H
L
M
O
mania
/ˈmeɪ.ni.ə/ = NOUN: cinnet, delilik;
USER: mani, mania, manik, çılgınlığı, manide
GT
GD
C
H
L
M
O
manias
/ˈmeɪ.ni.ə/ = NOUN: cinnet, delilik;
USER: mani, mani ve ninni, ninni,
GT
GD
C
H
L
M
O
many
/ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın;
ADVERB: çok;
NOUN: birçoğu;
USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda
GT
GD
C
H
L
M
O
marvel
/ˈmɑː.vəl/ = NOUN: mucize, harika, olağanüstü şey;
VERB: garipsemek, hayret etmek, şaşmak;
USER: mucize, harikası, hayret, marvel, harikasıdır
GT
GD
C
H
L
M
O
mathematics
/ˌmæθˈmæt.ɪks/ = NOUN: matematik;
USER: matematik, matematiğin, matematiği, Mathematics, matematikte
GT
GD
C
H
L
M
O
maybe
/ˈmeɪ.bi/ = ADVERB: belki, olabilir;
USER: belki, belki de, da belki, olabilir
GT
GD
C
H
L
M
O
million
/ˈmɪl.jən/ = NOUN: milyon;
USER: milyon, milyondan, milyondan fazla, milyona
GT
GD
C
H
L
M
O
millions
/ˈmɪl.jən/ = USER: milyonlarca, milyon, milyonlarca insan
GT
GD
C
H
L
M
O
more
/mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok;
ADVERB: daha, bir kat daha;
NOUN: çok, fazla şey, fazlalık;
USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer
GT
GD
C
H
L
M
O
most
/məʊst/ = ADVERB: en;
NOUN: çoğu, en fazlası, en fazla miktar;
ADJECTIVE: en çok, en fazla, pek çok;
USER: en, çoğu, en çok, çok, en iyi, en iyi
GT
GD
C
H
L
M
O
moveable
/ˈmo͞ovəb(ə)l/ = ADJECTIVE: taşınır;
USER: taşınır, hareketli, hareket edebilir, hareket edebilen, taşınabilir,
GT
GD
C
H
L
M
O
much
/mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro;
ADJECTIVE: významný významný
GT
GD
C
H
L
M
O
music
/ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki;
USER: müzik, Music, müziği, müziğin
GT
GD
C
H
L
M
O
must
/mʌst/ = NOUN: şart, gereklilik, şıra, küf kokusu, küflülük, kızgınlık, kızgın fil;
ADJECTIVE: kızmış;
VERB: -meli;
USER: şart, gerekir, zorunluluktur, zorunluluk, mutlaka, mutlaka
GT
GD
C
H
L
M
O
my
/maɪ/ = PRONOUN: benim;
USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam
GT
GD
C
H
L
M
O
myself
/maɪˈself/ = PRONOUN: kendim, ben, bizzat;
USER: ben, kendim, kendimi, kendime, kendi kendime
GT
GD
C
H
L
M
O
named
/neɪm/ = ADJECTIVE: adlı, denilen;
USER: adlı, adında, adlandırılmış, isimli, adı
GT
GD
C
H
L
M
O
native
/ˈneɪ.tɪv/ = ADJECTIVE: yerli, doğal, doğuştan;
NOUN: yerli kimse, yerli hayvan, yerli mal;
USER: yerli, yerel, Native, doğal, ana, ana
GT
GD
C
H
L
M
O
net
/net/ = ADJECTIVE: net, kesintisiz;
NOUN: ağ, file, şebeke, tül, tuzak;
VERB: kazanmak, ağ ile yakalamak, ağ yapmak, tuzağa düşürmek, kâr etmek;
USER: net, ağ, kendi, file, file
GT
GD
C
H
L
M
O
new
/njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş;
USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new
GT
GD
C
H
L
M
O
not
/nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope;
USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi
GT
GD
C
H
L
M
O
now
/naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an;
ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen;
CONJUNCTION: mademki, -dığından;
USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda
GT
GD
C
H
L
M
O
of
/əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li;
USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km
GT
GD
C
H
L
M
O
okay
/ˌəʊˈkeɪ/ = ADJECTIVE: iyi, makbul;
NOUN: olur, okey, onay, tasdik, akey;
VERB: okeylemek, onaylamak, tasdiklemek;
USER: tamam, iyi, tamam mı, okay, tamam mý
GT
GD
C
H
L
M
O
old
/əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart;
NOUN: eski zamanlar;
USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir
GT
GD
C
H
L
M
O
on
/ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında;
ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak;
ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır;
USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili
GT
GD
C
H
L
M
O
one
/wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane;
PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi;
ADJECTIVE: tek, aynı;
USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir
GT
GD
C
H
L
M
O
opportunity
/ˌɒp.əˈtjuː.nə.ti/ = NOUN: fırsat, şans, uygun durum;
USER: fırsat, fırsatı, fırsatını, olanağı, bir fırsat
GT
GD
C
H
L
M
O
or
/ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut;
NOUN: altın sarısı;
USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada
GT
GD
C
H
L
M
O
other
/ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası;
ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki;
ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka;
USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki
GT
GD
C
H
L
M
O
others
/ˈʌð.ər/ = NOUN: eller;
USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları
GT
GD
C
H
L
M
O
our
/aʊər/ = PRONOUN: bizim;
USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın
GT
GD
C
H
L
M
O
own
/əʊn/ = PRONOUN: kendi;
ADJECTIVE: öz, kendisinin;
VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek;
USER: kendi, ait, başına, öz, öz
GT
GD
C
H
L
M
O
pandemonium
/ˌpandəˈmōnēəm/ = NOUN: kıyamet, şeytanların toplandığı yer, gürültü;
USER: kıyamet, Pandemonium, kargaşa, şeytanların, mahşer
GT
GD
C
H
L
M
O
panels
/ˈpæn.əl/ = NOUN: panel, pano, levha, heyet, kontrol paneli, lambri, açık oturum, kitabe, toplu görüşme, anket uygulanan grup, ayna tahtası, tahta tuval;
USER: paneller, panelleri, panel, panellerin, panoları
GT
GD
C
H
L
M
O
parents
/ˈpeə.rənt/ = NOUN: ebeveyn, ana baba, anne ve baba;
USER: ebeveyn, anne, ebeveynler, veliler, ebeveynlerin, ebeveynlerin
GT
GD
C
H
L
M
O
part
/pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı;
ADJECTIVE: kısmen, kısmi;
VERB: ayrılmak;
USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır
GT
GD
C
H
L
M
O
passion
/ˈpæʃ.ən/ = NOUN: tutku, ihtiras, aşk, hırs, arzu, öfke, tutkunluk;
USER: tutku, tutkusu, tutkuyla, tutkusunu, passion
GT
GD
C
H
L
M
O
patents
/ˈpeɪ.tənt/ = NOUN: patent, tescil;
ADJECTIVE: patent, patentli, açık, tescilli, aşikâr, belli;
VERB: patent almak, patent vermek;
USER: patent, patentler, patentleri, patentlerin, patenti
GT
GD
C
H
L
M
O
pay
/peɪ/ = NOUN: ödeme, ücret, maaş, bedel;
VERB: ödemek, etmek, para vermek, değmek, karşılığını vermek;
USER: ödeme, ödemek, ödemenizi, ödeme yaparsınız, ödemeniz, ödemeniz
GT
GD
C
H
L
M
O
people
/ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller;
VERB: insan yerleştirmek;
USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları
GT
GD
C
H
L
M
O
percent
/pəˈsent/ = NOUN: yüzde, hisse, kâr payı, faiz getiren değerli kâğıt;
ADJECTIVE: yüzde;
USER: yüzde, oranında, si, oranını yüzde, civarında
GT
GD
C
H
L
M
O
perfect
/ˈpɜː.fekt/ = ADJECTIVE: mükemmel, kusursuz, tam, eksiksiz;
VERB: mükemmelleştirmek, tamamlamak, kusursuz yapmak;
NOUN: tamamlanmış geçmiş zamanlı fiil;
USER: mükemmel, mükemmel bir, perfect, kusursuz, idealdir
GT
GD
C
H
L
M
O
photos
/ˈfəʊ.təʊ/ = NOUN: fotoğraf, resim;
VERB: fotoğraflamak, resim vermek;
USER: fotoğrafları, fotoğraf, resimleri, resimler, fotoğraflar
GT
GD
C
H
L
M
O
piped
/gas/ = VERB: şeritle süslemek, boru ile taşımak, boru hattından sevketmek, boru çalmak, kaval çalmak, düdük çalmak, ıslık çalmak, hopârlörle duyurmak, ince sesle söylemek, sutaşı geçirmek;
USER: borulu, yollanır, yöneltilen, borularla, taşınıyor,
GT
GD
C
H
L
M
O
please
/pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak;
USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
point
/pɔɪnt/ = NOUN: nokta, puan, konu, husus, sayı, mesele, uç, amaç, anlam, an;
VERB: göstermek, işaret etmek;
USER: nokta, noktası, noktada, noktasına, noktaya
GT
GD
C
H
L
M
O
post
/pəʊst/ = NOUN: posta, direk, nöbet, kazık, kışla, karakol;
VERB: postalamak, yapıştırmak, asmak, posta ile göndermek, ilan etmek, atamak;
USER: posta, yayınlamak, göndermek, sonrası, yazılan
GT
GD
C
H
L
M
O
poverty
/ˈpɒv.ə.ti/ = NOUN: yoksulluk, fakirlik, sefalet, yokluk, parasızlık, eksiklik, yetersizlik, düşkünlük;
USER: yoksulluk, yoksulluğun, yoksulluğu, yoksullukla, fakirlik
GT
GD
C
H
L
M
O
practice
/ˈpræk.tɪs/ = NOUN: uygulama, pratik, alıştırma, yöntem, çalışma, deneme, egzersiz, tatbikat, idman, eğitim, alışkanlık, ısınma, teknik, usul, hile;
VERB: uygulamak, pratik yapmak, çalışmak, yapmak, alıştırma yapmak, etmek, alışkanlık haline getirmek, gerçekleştirmek, dolap çevirmek, deneyim kazanmak, entrika çevirmek, uygulmak, adet edinmek;
USER: uygulama, pratik, uygulamada, pratikte, uygulamaya
GT
GD
C
H
L
M
O
prepare
/prɪˈpeər/ = VERB: hazırlamak, hazırlık yapmak, düzmek;
USER: hazırlamak, hazırlanmak, hazırlanması, hazırlar, hazırlık
GT
GD
C
H
L
M
O
priceless
/ˈpraɪs.ləs/ = ADJECTIVE: paha biçilmez, çok komik, matrak, bir ömür;
USER: paha biçilmez, paha, paha biçilmez bir, paha biçilemez, priceless
GT
GD
C
H
L
M
O
priceline
= USER: priceline, gazeta, AEGEAN, AEGEAN AIRLINES, Eurolines
GT
GD
C
H
L
M
O
private
/ˈpraɪ.vət/ = ADJECTIVE: özel, gizli, kişisel, şahsi, müstakil, kişiye özel, mahrem, yalnız, has, halka kapalı;
NOUN: er;
USER: özel, özel bir, özel bir
GT
GD
C
H
L
M
O
problem
/ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez;
ADJECTIVE: problem, sorunlu, problemli, sorun yaratan;
USER: sorun, sorunu, problem, sorunun, sorununuz, sorununuz
GT
GD
C
H
L
M
O
problems
/ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez;
USER: sorunları, sorunlar, sorun, sorunlarına, problemleri, problemleri
GT
GD
C
H
L
M
O
prolific
/prəˈlɪf.ɪk/ = ADJECTIVE: üretken, verimli, doğurgan, çabuk üreyen, çabuk çoğalan;
USER: üretken, verimli, üretken bir, verimli bir, doğurgan
GT
GD
C
H
L
M
O
property
/ˈprɒp.ə.ti/ = ADJECTIVE: geçirmez, dayanıklı, emin;
NOUN: kanıt, ispat, prova, delil, kanıtlama, deneme, sağlama, senet, alkol derecesi, ispat etme;
VERB: dayanıklı hale getirmek, geçirmez biçimde yapmak;
USER: özellik, mal, mülk, özelliği, İşletme
GT
GD
C
H
L
M
O
pulling
/po͝ol/ = ADJECTIVE: çeken;
USER: çeken, çekerek, çekme, arda gelen itme, arda gelen itme ve
GT
GD
C
H
L
M
O
pushing
/ˈpʊʃ.ɪŋ/ = NOUN: itme, itiş;
ADJECTIVE: iten, itici, atak, girişken, becerikli, pişkin, sırnaşık, yüzsüz;
USER: itme, iterek, bastırıyor, basarak, itmek
GT
GD
C
H
L
M
O
put
/pʊt/ = VERB: koymak, yerleştirmek, sokmak, atmak, bırakmak, kurmak, tıkmak, yüklemek;
ADJECTIVE: sabit, hareketsiz;
NOUN: hamle, yatırma;
USER: koymak, koydu, koyun, koyabilirsiniz, yerleştirmek, yerleştirmek
GT
GD
C
H
L
M
O
rapture
/ˈræp.tʃər/ = NOUN: kendinden geçme, mest olma;
USER: kendinden geçme, coşku, rapture, tutsaklık, Göğe
GT
GD
C
H
L
M
O
re
/riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında;
USER: yeniden, tekrar, re, re
GT
GD
C
H
L
M
O
read
/riːd/ = VERB: okumak, okunmak, anlamak, yorumlamak, çözmek, sökmek, okuluna gitmek, eğitimini görmek, anlamına gelmek;
ADJECTIVE: okunan, okumuş, aydın, bilgili;
USER: okumak, okuyun, okuma, okunur, okumaya, okumaya
GT
GD
C
H
L
M
O
real
/rɪəl/ = ADJECTIVE: gerçek, reel, asıl, taşınmaz, hakiki, aktif, sahici, saf, sabit, etkin;
ADVERB: gerçekten, cidden, sahiden;
NOUN: real;
USER: gerçek, gerçek bir, reel, real, gerçekten, gerçekten
GT
GD
C
H
L
M
O
recording
/rɪˈkɔː.dɪŋ/ = NOUN: kayıt, ses kaydı, bant, kayda geçme, zapta geçme;
ADJECTIVE: kayıt, zabıt, yazıcı;
USER: kayıt, kaydı, kaydetme, kaydını, kaydını
GT
GD
C
H
L
M
O
reframe
/rēˈfrām/ = USER: reframe, yeniden çerçevesini çizmek, yeniden çerçevelemek
GT
GD
C
H
L
M
O
rehearsing
/rɪˈhɜːs/ = VERB: prova yapmak, tekrarlamak, ezberden okumak, sayıp dökmek;
USER: prova, provasını, provalara, provası, provalar
GT
GD
C
H
L
M
O
religious
/rɪˈlɪdʒ.əs/ = ADJECTIVE: dini, dinsel, din, dindar, inançlı, diyanet, sofu, derin, tarikata ait;
USER: dini, dinsel, din, dinî, dindar
GT
GD
C
H
L
M
O
represents
/ˌrep.rɪˈzent/ = VERB: temsil etmek, göstermek, belirtmek, sunmak, simgelemek, betimlemek, ifade etmek, tarif etmek, temsilciliğini yapmak, vekâlet etmek, vekili olmak, canlandırmak, oynamak, sahneye koymak;
USER: temsil, temsil eder, gösterir, temsil eden, temsil etmektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
roaring
/ˈrɔː.rɪŋ/ = ADJECTIVE: kükreyen, gürleyen, uğuldayan, gürültülü, hararetli, kapış kapış satılan, fanatik, çok iyi;
NOUN: kükreme, uğuldama, gürleme, uğultu, gümbürtü, gürültü, gürültülü kahkaha;
USER: kükreyen, kükreme, uğuldama, uğuldayan, gürleyen
GT
GD
C
H
L
M
O
roughly
/ˈrʌf.li/ = ADVERB: kabaca, aşağı yukarı, kaba, tahminen;
USER: kabaca, yaklaşık, aşağı yukarı, yaklaşık olarak, kaba
GT
GD
C
H
L
M
O
s
= USER: s, ler, lar, temizle, larındaki
GT
GD
C
H
L
M
O
sais
/ˌʒə.nə.seɪˈkwɑː/ = USER: sais, Sayıştaylar, Sayıştayların, Sayıştayları
GT
GD
C
H
L
M
O
sake
/seɪk/ = NOUN: hatır;
USER: hatır, uğruna, aşkına, adına, iyiliği
GT
GD
C
H
L
M
O
satellite
/ˈsæt.əl.aɪt/ = NOUN: uydu, peyk;
USER: uydu, Satellite
GT
GD
C
H
L
M
O
say
/seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz;
VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak;
USER: demek, söylemek, söylüyor, söylüyorlar, söyleyebilirim, söyleyebilirim
GT
GD
C
H
L
M
O
says
/seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz;
VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak;
USER: diyor, söylüyor, söyledi, diyor ki, der, der
GT
GD
C
H
L
M
O
scale
/skeɪl/ = NOUN: ölçek, skala, ölçü, gam, cetvel, pul, terazi gözü, derece, kabuk, tarife, kefe;
VERB: tırmanmak;
USER: ölçek, ölçekli, ölçekte, ölçeği, çaplı
GT
GD
C
H
L
M
O
school
/skuːl/ = NOUN: okul, ekol, mektep, tarz, okul binası, balık sürüsü, okul çalışanları ve öğrencileri;
VERB: okula göndermek, yetiştirmek, eğitmek, öğretmek, ders vermek, terbiye etmek, alıştırmak;
USER: okul, Okulun, okula, okulu, okulda
GT
GD
C
H
L
M
O
science
/saɪəns/ = NOUN: fen, bilim, ilim, teknik, beceri;
USER: bilim, bilimi, fen, bilimin, bilimleri
GT
GD
C
H
L
M
O
score
/skɔːr/ = NOUN: puan, skor, sayı, çizgi, çentik, partisyon, yirmi, hesap;
VERB: sayı yapmak, değerlendirmek, gol atmak, çizmek;
USER: puan, skor, puanı, skoru, bir puan
GT
GD
C
H
L
M
O
screaming
/skriːm/ = ADJECTIVE: çığlık atan, bağıran, göz alıcı, cırtlak, çok komik, gülmekten öldüren;
USER: çığlık atan, bağıran, çığlık, çığlıklar, çığlık atıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
second
/ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı;
ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli;
VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek;
USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi
GT
GD
C
H
L
M
O
served
/sɜːv/ = VERB: hizmet vermek, hizmet etmek, vermek, görev yapmak, çalışmak, servis yapmak, yaramak, yerine getirmek, hapis yatmak, kulluk etmek, müşteriye bakmak, çektirmek, yararı dokunmak, yetmek, işine yaramak, olanak tanımak, servis atışı yapmak, kötü davranmak, el vermek;
USER: hizmet, servis, sunulan, görev, sunulmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
shares
/ʃeər/ = VERB: paylaşmak, bölüşmek, katılmak, iştirak etmek, ortak kullanmak;
NOUN: pay, hisse, hisse senedi, katılım, sermaye payı, kâr payı, saban demiri;
USER: hisse, hisselerinin, hisseleri, payları, pay
GT
GD
C
H
L
M
O
she
/ʃiː/ = PRONOUN: o;
NOUN: kadın;
USER: o, diye, onun, kadın
GT
GD
C
H
L
M
O
shirt
/ʃɜːt/ = NOUN: gömlek, bluz;
USER: gömlek, forması, gömleği, forma, tişört, tişört
GT
GD
C
H
L
M
O
should
/ʃʊd/ = USER: should-, should, ise, -meli, -meliydi, -malıydı;
USER: -meli, gerekir, gerektiği, olmalıdır, gereken, gereken
GT
GD
C
H
L
M
O
shuns
/ʃʌn/ = VERB: sakınmak, uzak durmak, kaçınmak, çekinmek;
USER: shun, Shuns,
GT
GD
C
H
L
M
O
single
/ˈsɪŋ.ɡl̩/ = NOUN: tek, bir, tek kişilik oda, bekâr, evlenmemiş kimse, tek gidiş bileti, kırk beşlik plâk;
ADJECTIVE: tek, tek bir, tek kişilik, bir, bekar, yalnız, bir kerelik, biricik;
USER: tek, tek bir, tek kişilik, Tekil, single
GT
GD
C
H
L
M
O
skeleton
/ˈskel.ɪ.tən/ = NOUN: iskelet, çatı, taslak, çerçeve, temel çatı, çekirdek kadro, iskelet gibi kimse, çok zayıf kimse;
USER: iskelet, iskeleti, iskeletine, iskeletinin, iskeletin
GT
GD
C
H
L
M
O
slight
/slaɪt/ = ADJECTIVE: hafif, küçük, önemsiz, zayıf, azıcık, narin, belli belirsiz, üstünkörü;
NOUN: hakaret, önemsememe, saygısızlık;
VERB: önemsememek;
USER: hafif, hafif bir, küçük, ufak, miktar
GT
GD
C
H
L
M
O
snag
/snæɡ/ = NOUN: budak, engel, kırık diş, çıkık uç, fırlak diş, nehir dibine saplı ağaç;
VERB: takılmak, takmak, tökezlemek, engellemek, nehir dibini köklerden temizlemek;
USER: budak, engel, kırık diş, takılmak, takmak
GT
GD
C
H
L
M
O
so
/səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için;
ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen;
NOUN: sol;
USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani
GT
GD
C
H
L
M
O
solve
/sɒlv/ = VERB: çözmek, çözümlemek, çözüm bulmak, halletmek, aydınlatmak;
USER: çözmek, çözmeye, çözme, çözümü, çözebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
solving
/sɒlv/ = NOUN: çözme, halletme;
USER: çözme, çözümü, çözümünde, çözmek, çözmede
GT
GD
C
H
L
M
O
sort
/sɔːt/ = NOUN: tür, çeşit, tip, punto, sınıf, harf takımı, kalite;
VERB: sınıflandırmak, ayırmak, ayıklamak, halletmek, tasnif etmek, çözümlemek;
USER: çeşit, tür, sıralama, Sırala, türlü
GT
GD
C
H
L
M
O
southeast
/ˌsaʊθˈiːst/ = NOUN: güneydoğu;
ADJECTIVE: güneydoğu;
USER: güneydoğu, güneydoğusunda, güneydoğusunda Otel, km güneydoğusunda, güneydoğusunda Konukevi
GT
GD
C
H
L
M
O
space
/speɪs/ = NOUN: alan, boşluk, yer, uzay, mekân, aralık, mesafe, ara, espas, açıklık, süre;
VERB: boşluk bırakmak;
USER: alan, boşluk, uzay, alanı, yer
GT
GD
C
H
L
M
O
speak
/spiːk/ = VERB: konuşmak, söylemek, söz söylemek, konuşma yapmak, ses çıkarmak, haberleşmek, göstermek;
USER: konuşmak, Konuşuyorum, konuşuyoruz, konuşan, söz, söz
GT
GD
C
H
L
M
O
speakers
/ˈspiː.kər/ = NOUN: konuşmacı, sözcü, spiker, meclis başkanı, hopârlör;
USER: hoparlörler, hoparlör, hoparlörleri, konuşmacılar, hoparlörlerin
GT
GD
C
H
L
M
O
speaking
/-spiː.kɪŋ/ = NOUN: konuşma;
ADJECTIVE: konuşan, akıcı, berrak, etkileyici, dokunaklı;
USER: konuşma, konuşan, konuşurken, konuşuyor, konuşmaya, konuşmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
species
/ˈspiː.ʃiːz/ = NOUN: tür, çeşit, cins, ortak özellikleri olan grup, aşai rabbani ayinindeki ekmek ve şarap;
USER: tür, türleri, türler, türlerin, türü
GT
GD
C
H
L
M
O
spine
/spaɪn/ = NOUN: omurga, diken, belkemiği, kılçık, kitap sırtı, irade, iğne, filiz, sürgün;
USER: omurga, omurganın, vertebra, omurgada, spine
GT
GD
C
H
L
M
O
sports
/spɔːts/ = NOUN: spor;
USER: spor, sporları, Sports, Sporlar, sportif
GT
GD
C
H
L
M
O
stage
/steɪdʒ/ = NOUN: sahne, evre, aşama, kademe, etap, safha, zemin, katman, ortam, derece, tabaka, iskele, menzil, erim, mikroskop lâmı;
VERB: sahnelemek, hazırlamak, düzenlemek, sahneye koymak, yönlendirmek;
USER: sahne, aşama, aşamasında, aşamada, evre
GT
GD
C
H
L
M
O
star
/stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans;
ADJECTIVE: yıldız, parlak, önemli, büyük;
VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak;
USER: star, yıldız, yıldızlı, yıldızlı bir, yıldızı
GT
GD
C
H
L
M
O
start
/stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme;
VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek;
USER: başlangıç, başlatmak, başlamak, başlar, başlatın
GT
GD
C
H
L
M
O
stormtrooper
= USER: stormtrooper, bu stormtrooper,
GT
GD
C
H
L
M
O
student
/ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci;
ADJECTIVE: öğrenci;
USER: öğrenci, öğrencinin, öğrencisi, öğrencilerin, öğrenciye, öğrenciye
GT
GD
C
H
L
M
O
students
/ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci;
USER: öğrenciler, öğrencilerin, öğrencileri, öğrenci, öğrencilere, öğrencilere
GT
GD
C
H
L
M
O
studies
/ˈstədē/ = NOUN: çalışmalar, araştırmalar, incelemeler;
USER: çalışmalar, çalışmaları, çalışmalarda, çalışma, çalışmaların, çalışmaların
GT
GD
C
H
L
M
O
stuff
/stʌf/ = NOUN: şey, madde, eşya, saçmalık, kumaş, uyuşturucu, hammadde, saçma, zırva;
VERB: doldurmak, tıkamak, tıkıştırmak;
USER: şey, madde, sayfalar, şeyler, in Şeyleri
GT
GD
C
H
L
M
O
t
/tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen
GT
GD
C
H
L
M
O
table
/ˈteɪ.bl̩/ = NOUN: tablo, masa, tabla, sofra, çizelge, masadakiler, tablet, kafatası kemik tabakalarından biri;
VERB: sunmak, masaya koymak, listeye geçirmek, göstermek, tartışmaya sunmak, ertelemek, cetvele yazmak;
USER: tablo, masa, tabloda, tablosu, tabloya
GT
GD
C
H
L
M
O
taken
/ˈteɪ.kən/ = ADJECTIVE: tutulmuş;
USER: alınan, alınır, alınması, alınmıştır, almış, almış
GT
GD
C
H
L
M
O
taking
/tāk/ = NOUN: alma, ele geçirme, alış, çalkalanma, sallanma, heyecan, telaş;
ADJECTIVE: çekici, ilginç, cazip, bulaşıcı;
USER: alma, alarak, alıyor, alan, almak, almak
GT
GD
C
H
L
M
O
talk
/tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek;
NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş;
USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun
GT
GD
C
H
L
M
O
teacher
/ˈtiː.tʃər/ = NOUN: öğretmen, hoca;
USER: öğretmen, öğretmeni, öğretmenin, öğretmenlik, teacher, teacher
GT
GD
C
H
L
M
O
ted
/ted/ = VERB: otları çevirerek kurutmak;
USER: ted, Ted'in
GT
GD
C
H
L
M
O
teenagers
/ˈtēnˌājər/ = NOUN: genç, delikanlı;
USER: gençler, Bekarlar, gençlerin, genç, gençlere
GT
GD
C
H
L
M
O
tens
= NOUN: onluk, onlu;
USER: onlarca, on, on binlerce
GT
GD
C
H
L
M
O
test
/test/ = NOUN: test, deney, deneme, sınav, tahlil, ölçü, denetim;
ADJECTIVE: test, deneme;
VERB: sınamak, denemek, test yapmak;
USER: test, testi, sınama, deney, deneme, deneme
GT
GD
C
H
L
M
O
than
/ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan;
USER: göre, daha, fazla, çok, den, den
GT
GD
C
H
L
M
O
thank
/θæŋk/ = NOUN: teşekkür;
VERB: teşekkür etmek, şükretmek;
USER: teşekkür, ederim, teşekkür ederim, teşekkürler, ederiz
GT
GD
C
H
L
M
O
that
/ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye;
PRONOUN: o, ki, şu, diye;
ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar;
ADJECTIVE: öteki;
USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki
GT
GD
C
H
L
M
O
the
GT
GD
C
H
L
M
O
their
/ðeər/ = PRONOUN: onların;
USER: onların, kendi, bunların, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
them
/ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar;
USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların
GT
GD
C
H
L
M
O
there
/ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda;
PRONOUN: şuradaki;
USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok
GT
GD
C
H
L
M
O
things
/θɪŋ/ = NOUN: işler, eşyalar, giysiler, palto, şapka;
USER: işler, şeyler, mutlaka, şey, şeyleri, şeyleri
GT
GD
C
H
L
M
O
think
/θɪŋk/ = VERB: düşünmek, sanmak, saymak, zannetmek, anmak, tasavvur etmek, aklından geçirmek, planlamak;
USER: düşünmek, düşünüyorum, düşünüyorsanız, düşünüyorsun, düşünüyor, düşünüyor
GT
GD
C
H
L
M
O
third
/θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir;
ADJECTIVE: üçüncü;
USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir
GT
GD
C
H
L
M
O
this
/ðɪs/ = PRONOUN: bu;
ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
those
/ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar;
USER: bu, o, olanlar, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
thousands
/ˈθaʊ.zənd/ = NOUN: bin;
USER: binlerce, bin, bin
GT
GD
C
H
L
M
O
three
/θriː/ = USER: three-, three, üçlü;
USER: üç, ç, ç
GT
GD
C
H
L
M
O
time
/taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı;
VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek;
USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda
GT
GD
C
H
L
M
O
tingling
/ˈspaɪnˌtɪŋ.lɪŋ/ = VERB: sızlamak, çınlamak, karıncalanmak;
USER: karıncalanma, bir karıncalanma, sızlama
GT
GD
C
H
L
M
O
to
/tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru;
USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç
GT
GD
C
H
L
M
O
touch
/tʌtʃ/ = VERB: dokunmak, değmek, temas etmek;
NOUN: dokunuş, dokunma, temas, iletişim, tuş, rötuş, taç, yaklaşım, üslup;
USER: dokunmak, dokunma, dokunmayın, dokunmatik, temas
GT
GD
C
H
L
M
O
tour
/tʊər/ = NOUN: tur, turne, gezi, nöbet;
VERB: gezmek, tur yapmak, turneye çıkmak;
USER: tur, Tour, turu, gezi
GT
GD
C
H
L
M
O
transcript
/ˈtræn.skrɪpt/ = NOUN: kopya, suret;
USER: kopya, transkript, transcript, transkriptlerini, transkripti
GT
GD
C
H
L
M
O
trying
/ˈtraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: uğraşan, yorucu, üzücü, zahmetli, uğraştırıcı, sıkıcı, sabrı zorlayan, kalkışan;
USER: çalışıyor, çalışan, çalışırken, çalışıyorum, çalışıyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
tsunami
/tsuːˈnɑː.mi/ = USER: tsunami, tsunaminin, tsunamiden, tsunamiye
GT
GD
C
H
L
M
O
turning
/ˈtɜː.nɪŋ/ = NOUN: dönüş, çevirme, dönme, dönemeç, döndürme, tornacılık, köşe;
ADJECTIVE: dönen, döner;
USER: dönüş, dönme, çevirme, dönüm, tornalama
GT
GD
C
H
L
M
O
twenty
/ˈtwen.ti/ = USER: twenty-, twenty;
USER: yirmi, yirmiden
GT
GD
C
H
L
M
O
twice
/twaɪs/ = ADVERB: iki kere, iki defa;
USER: iki kere, iki defa, iki kez, iki, iki kat, iki kat
GT
GD
C
H
L
M
O
two
/tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili
GT
GD
C
H
L
M
O
type
/taɪp/ = NOUN: tip, tür, model, cins, örnek, sembol, matbaa harfi, simge;
VERB: daktilo ile yazmak;
USER: tip, tür, Çeşidi, türü, tipi
GT
GD
C
H
L
M
O
under
/ˈʌn.dər/ = ADVERB: altında, altına, altta;
PREPOSITION: altında, altı, altından, bağlı, halinde, döneminde, etkisi altında;
ADJECTIVE: alt, az;
USER: altında, altındaki, kapsamında, altına, çerçevesinde, çerçevesinde
GT
GD
C
H
L
M
O
unimaginable
/ˌənəˈmaj(ə)nəbəl/ = ADJECTIVE: düşünülemez, tasavvur edilemez;
USER: düşünülemez, hayal bile edilemez, hayal edilemeyecek, akıl almaz, hayal edilemez
GT
GD
C
H
L
M
O
universal
/ˌyo͞onəˈvərsəl/ = ADJECTIVE: üniversal, evrensel, çok amaçlı, kapsamlı, geniş kapsamlı;
NOUN: genel olgu, evrensel düşünce, genel veri;
USER: evrensel, Universal, evrensel bir, üniversal, genel
GT
GD
C
H
L
M
O
unless
/ənˈles/ = CONJUNCTION: olmadıkça, olmazsa, -mezse;
PREPOSITION: -den başka;
USER: olmadıkça, sürece, takdirde, edilmiştir
GT
GD
C
H
L
M
O
value
/ˈvæl.juː/ = NOUN: değer, önem, kıymet, ton, gerçek anlam;
VERB: değer vermek, değer biçmek, değerini bilmek, paha biçmek, keşide etmek, önem vermek;
USER: değer, değeri, değerini, value, değerinin
GT
GD
C
H
L
M
O
ve
/ -v/ = USER: ettik
GT
GD
C
H
L
M
O
very
/ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel;
ADVERB: çok, pek, en, tam;
USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek
GT
GD
C
H
L
M
O
visions
/ˈvɪʒ.ən/ = NOUN: vizyon, görme, görüş, hayal, görme gücü, hayal gücü, önsezi, ileriyi görme, kuruntu, görülmeye değer şey, güzel kimse;
VERB: hayal gibi görmek;
USER: vizyonları, vizyonlar, vizyon, vizyonlarını, vizyonu
GT
GD
C
H
L
M
O
walker
/ˈwɔː.kər/ = NOUN: yürüteç, yaya, yürüyen kimse, yürüyüşçü, yürüme arabası;
USER: yürüteç, walker, Walker'ın, yaya
GT
GD
C
H
L
M
O
wall
/wɔːl/ = NOUN: duvar, sur, çeper, set, zar;
VERB: duvarla çevirmek, ayırmak, tecrit etmek, kapatmak;
USER: duvar, duvara, duvarı, duvarın, duvarının
GT
GD
C
H
L
M
O
want
/wɒnt/ = VERB: istemek, arzulamak, arzu etmek, gerektirmek, talep etmek, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak;
NOUN: arzu, ihtiyaç, yokluk, istek, gereksinim, lüzum, fakirlik, gereksinme;
USER: istemek, istediğiniz, istiyorum, istiyorsanız, istiyorsunuz
GT
GD
C
H
L
M
O
wars
/wɔːr/ = NOUN: savaş, harp, mücâdele, düşmanlık, uğraşma;
VERB: savaşmak, mücâdele etmek, düşman olmak;
USER: savaşlar, savaşları, savaş, savaşların, wars
GT
GD
C
H
L
M
O
washing
/ˈwɒʃ.ɪŋ/ = NOUN: yıkama, çamaşır, yıkanma, bulaşık yıkama, ince boya, lavman, ince kaplama;
ADJECTIVE: çamaşır;
USER: yıkama, çamaşır, yıkanması, yıkanma
GT
GD
C
H
L
M
O
watched
/wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek, gözkulak olmak, yolunu gözlemek, başında beklemek, nöbet tutmak;
USER: izledi, izledim, izlenen, seyretti, seyrettim
GT
GD
C
H
L
M
O
way
/weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı;
USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol
GT
GD
C
H
L
M
O
weeping
/wēp/ = ADJECTIVE: ağlayan, dökülen, gözü yaşlı, akıtan, iltihap akıtan;
NOUN: ağlama;
USER: ağlayan, ağlayarak, ağlıyor, ağlıyordu, ağlama
GT
GD
C
H
L
M
O
went
/went/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak, yayılmak, bahse girmek, tükenmek, koyulmak, iddiaya girmek, işlemek, sonuçlanmak, haline gelmek, yapılmak;
USER: gitti, Kimler gitmiş, gittik, gittim, Kimler, Kimler
GT
GD
C
H
L
M
O
what
/wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi;
PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri;
USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir
GT
GD
C
H
L
M
O
where
/weər/ = ADVERB: nerede, nereye, nereden;
PRONOUN: yer, nere;
CONJUNCTION: -dığı yere, -diği yerde;
USER: nerede, nereye, burada, yerde, yere, yere
GT
GD
C
H
L
M
O
whose
/huːz/ = PRONOUN: kimin, ki onun;
USER: kimin, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
why
/waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye;
NOUN: sebep;
USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin
GT
GD
C
H
L
M
O
wider
/waɪd/ = USER: daha geniş, geniş, geniş bir, daha geniş bir
GT
GD
C
H
L
M
O
will
/wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim;
VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek;
USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek
GT
GD
C
H
L
M
O
wired
/waɪəd/ = ADJECTIVE: telli;
USER: telli, kablolu, kablolu bir
GT
GD
C
H
L
M
O
with
/wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li;
USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte
GT
GD
C
H
L
M
O
witness
/ˈwɪt.nəs/ = NOUN: tanık, şahit, tanıklık;
VERB: tanık olmak, şahit olmak, şahitlik etmek, sahne olmak, onaylamak, kabul etmek;
USER: tanık, şahit, tanıklık, tanık oluyoruz, şahitlik
GT
GD
C
H
L
M
O
word
/wɜːd/ = NOUN: kelime, sözcük, söz, haber, laf, tabir, emir, parola, vâât, bilgi, lâkırdı, lügat, iki çift lâf;
VERB: söylemek, ifade etmek;
USER: kelime, sözcük, sözcüğü, kelimesi, word, word
GT
GD
C
H
L
M
O
world
/wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar;
ADJECTIVE: dünya;
USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında
GT
GD
C
H
L
M
O
worldwide
/ˌwɜːldˈwaɪd/ = ADJECTIVE: dünya çapında, evrensel;
USER: dünya çapında, dünyada, dünya, dünya çapındaki, çapında
GT
GD
C
H
L
M
O
worth
/wɜːθ/ = NOUN: değer, bedel, değerli şey;
ADJECTIVE: değer, değerinde, bedel, layık;
VERB: değmek;
USER: değer, değerinde, worth, değeri, buna değer, buna değer
GT
GD
C
H
L
M
O
would
/wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi;
USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu
GT
GD
C
H
L
M
O
write
/raɪt/ = VERB: yazmak, yazı yazmak, mektup yazmak, kaleme almak, kâğıda dökmek, bestelemek, yazarlık yapmak;
NOUN: yazı yazma;
USER: yazmak, yazma, yazın, yazmaya, geç, geç
GT
GD
C
H
L
M
O
year
/jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş;
USER: yıl, yılın, yıllık, yılı, yılda, yılda
GT
GD
C
H
L
M
O
years
/jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş;
USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır
GT
GD
C
H
L
M
O
yelling
/jel/ = NOUN: seslenme;
USER: bağırıyor, bağırmaya, bağırıyordu, bağırıyorsun, bağırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
you
/juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz;
USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi
GT
GD
C
H
L
M
O
your
/jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin;
USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da
373 words